Ergenekon tutuklusu CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, dün yaygın basında yer alan açıklamalarında eski Başbakanlardan merhum Bülent Ecevit&[#]8217;in tedavisi dönemiyle ilgili kendisine yöneltilen suçlamalara açıklık getirdi. Ecevit&[#]8217;in eski koruma müdürü Recai Birgün&[#]8217;ün mahkemeye yansıyan ifadelerinin ardından suçlamaları reddeden Haberal kamuoyu ile paylaştığı açıklamasında şunları söyledi;

&[#]8220;Özellikle son günlerde şahsımla ilgili, yazılı ve görsel medyada maksatlı bir biçimde ortaya atılan asılsız iddialar karşısında, kamuoyuna bu açıklamanın yapılması zorunlu hale gelmiştir.

Ben bir bilim insanıyım. Her zaman ve her yerde, ülkeme bir bilim insanı olarak hizmet ettim ve ömrümün sonuna kadar da, hizmet etmeye devam edeceğim. Başkent Üniversitesi ve ona bağlı birçok kuruluşu oluşturdum. Bunlar, kurucusu olduğum Haberal Eğitim Vakfı ile Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakıflarına ait kuruluşların yani Milletimizin malıdır. Halen eğitim, sağlık, iletişim ve turizm sektörlerinde başarılı hizmetler vermeye devam eden bu kuruluşları ülkemize kazandırmaktan ve yaklaşık on bin kişiye istihdam alanı yaratmaktan dolayı çok mutluyum.

ECEVİT&[#]8217;İN CUMHURBAŞKANLIĞI

ÖNERSİNİ KABUL ETMEDİM

Merhum Başbakan Bülent Ecevit, 22 Nisan 2000 tarihinde, TBMM dışından Onuncu Cumhurbaşkanlığı´na beni aday gösterdi. Bunun üzerine, demokrasiye ve parlamentoya olan saygım nedeniyle, Cumhurbaşkanının meclis içinden seçilmesi gerektiğini düşünerek, bu onurlu görevi kabul etmedim ve 24 Nisan 2000 tarihinde yaptığım basın açıklamasıyla milletimize duyurdum. Birçok ulusal ve uluslararası bilim organizasyonu kurdum. Dünyanın en önde gelen saygın bilimsel kuruluşlarında Başkanlık, Üyelik ve Onursal Üyelik görevlerine seçilerek, ülkemi her alanda başarı ile temsil ettim. Yürüttüğüm tüm çalışmaları demokrasi, hukuk kuralları ve anayasal haklar çerçevesinde gerçekleştirdim. Ülkemin yükselmesi ve yücelmesi için hizmet dışında hiçbir hedefim olmadı. Merhum Başbakan Bülent Ecevit´in kamuoyunda tartışılan rahatsızlıkları ile ilgili olarak ilk teşhis, 2000 yılında bir başka hastanede görevli hekimler tarafından konulmuş ve tedavisine başlanmıştır. Sayın Ecevit, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ne ise ilk kez 04.05.2002 tarihinde bir başka şikâyeti nedeniyle yatırılmış ve burada sadece 48 saat süreyle kaldıktan sonra, tedavisi yapılarak taburcu edilmiştir. Daha sonra, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ne 17.05.2002 tarihinde yatırılan Sayın Ecevit, burada, konusunda derin ihtisas sahibi hekimlerden oluşan bir Sağlık Heyeti tarafından yürütülen başarılı bir tedavi süreci sonunda, kendisi ve eşi Sayın Rahşan Ecevit´in de istemleri doğrultunda, 27.05.2002 tarihinde hastaneden taburcu edilmiştir. Ben, merhum Başbakan Bülent Ecevit´in, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ndeki tedavisini yürüten Sağlık Heyeti´nde, uzmanlık alanımın dışında kalması nedeniyle hiçbir şekilde yer almadım. Bu süreçte sadece, o tarihte Başkent Üniversitesi´nin rektörü sıfatıyla resmi protokol görevlerini icra ettim. Merhum Bülent Ecevit´in tetkik ve tedavisi, hastaneden taburcu edildikten sonra da, yaklaşık bir ay süreyle Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´nde görevli Sağlık Heyeti tarafından yürütülmüş ve bu süre zarfında Sayın Ecevit, evde yapılan tedavisinin yanı sıra, 26.06.2002 tarihinde hastanemize yeniden gelerek kontrol muayenesi ve tetkiklerini yaptırmıştır. Sayın Ecevit´in taburcu olduktan bir ay sonra, bir başka hastaneye gitmek yerine, yeniden Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ni tercih etmesi, daha önce yapılan tedaviden memnun kaldığının göstergesidir.

ECEVİT&[#]8217;İN TEDAVİSİYLE İLGİLİ İDDİALAR MESNETSİZ

Buna ilaveten, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Sağlık Heyetince düzenlenen 27.05.2002, 28.05.2002, 26.06.2002 tarihli &[#]8216;Heyet Raporları&[#]8217; ile 01.07.2002 tarihli &[#]8216;Durum Bildirir Raporda&[#]8217; da Sayın Ecevit&[#]8217;e, kesinlikle yatak istirahatı önerilmemiş, tam tersine &[#]8216;iki saatlik günlük ofis çalışmalarını yürütebileceği&[#]8217; açıkça ifade edilmiştir. Nitekim Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´nce son olarak düzenlenen 01.07.2002 tarihli &[#]8216;Durum Bildirir Raporda&[#]8217; da, 27.05.2002 tarihli ilk rapora atıfta bulunularak, Sayın Ecevit´in &[#]8216;Travmaya maruz kalmamak koşuluyla günlük aktivitelerine devam edebileceği&[#]8217; bir kez daha tekrarlanmıştır. Ayrıca, Sayın Ecevit ile ilgili son olarak düzenlenen bu raporda &[#]8216;Hastanın, tekrar kontrole gelmesi gerektiğine&[#]8217; dair herhangi bir görüşe de yer verilmediği açıkça görülmektedir. Merhum Başbakan Sayın Bülent Ecevit ile ilgili olarak, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´nce düzenlenen bu raporlar, o tarihte Üniversite´nin rektörü sıfatıyla tarafımca tutanak ile Koruma Müdürü vasıtasıyla Sayın Başbakan Bülent Ecevit´e ilaveten, eşi Sayın Rahşan Ecevit´e ve Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ahmet Şağar´a da elden teslim edilmiştir. Önemle belirtmek isterim ki, merhum Başbakan Bülent Ecevit´in, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ndeki tedavi süreci ile ilgili ne şahsım, ne de tedavisini yürüten hekimlerle ilgili hiçbir tereddüdü olmamıştır. Nitekim taburcu edilmesinden sonra eşi Sayın Rahşan Ecevit ile birlikte Başkent Üniversitesi´ni temsilen şahsıma yazılı teşekkür mektubu göndermesi ve tedavi süreci ile ilgili kamuoyunda birtakım spekülasyonlarda bulunulması üzerine basına yazılı ve sözlü ardı ardına açıklamalarda bulunarak tüm iddiaları yalanlaması ve tedavisini başarı ile yürüterek, kendisini sağlığına kavuşturan Başkent Üniversitesi´ndeki hekimlere ve şahsıma defalarca teşekkür etmesi de, bu iddiaların ne derece mesnetsiz olduğunun somut bir göstergesidir.

ECEVİT&[#]8217;E İŞGÖRMEZ RAPORU SÖYLENTİDEN İBARET

Bu gerçek, son olarak CNN Türk Televizyonu´nda yayınlanan Karaoğlan Belgeseli´nin kamera arkası görüntülerinde de, merhum Başbakan Bülent Ecevit ve eşi Sayın Rahşan Ecevit´in ağzından bir kez daha ifade edilmiştir. Dolayısıyla, merhum
Başbakan Bülent Ecevit´e iş göremez raporu verileceğine dair iddia, somut hiçbir delile dayanmayan bir söylentiden ibaret olup, bu asılsız iddialar ile ne şahsımın ne de Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi&[#]8217;nde görevli hekimlerin hiçbir ilişkisi yoktur. Kaldı ki, merhum Bülent Ecevit´in 27.05.2002 tarihinde hastaneden taburcu edilmesinden itibaren, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´nce düzenlenen tüm raporlarda ve son olarak düzenlenen 01.07.2002 tarihli &[#]8216;Durum Bildirir Rapor´da&[#]8217; &[#]8216;Günlük aktivitelerini yapabileceği&[#]8217; açıkça ifade edilen bir kişiye, bir anda iş göremezlik raporu verileceğinin ileri sürülmesi de, iddiaların ne derece inandırıcılıktan yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim merhum Başbakan Bülent Ecevit´in taburcu olduktan sonra seçim mitinglerine katılıp, 7 ay süreyle Başbakanlık görevini yürütmesi ve 4,5 yıl daha yaşantısını sürdürmesi de, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi´ndeki tedavisinin başarıyla gerçekleştirildiğinin kanıtıdır.

Şu hususu önemle belirtmek isterim ki, benim, yasa dışı hiçbir organizasyon ile uzaktan ya da yakından hiçbir ilişkim yoktur. Nitekim bu zamana kadarki, yaşam çizgime bakıldığında da, bu gerçek tüm açıklığı ile görülmektedir. Daha sonra hakkımda açılan dava dosyasına, Devlet´in en üst istihbarat birimleri olan Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, Genel Kurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından verilen yanıtlardan da, daha önce böyle bir terör örgütünün tespit edilmediğini öğrendim. Ancak, tüm bu gerçeklere rağmen, maalesef 13 Nisan 2009 tarihinde ilk önce
Ankara´daki evimde gözaltına alınıp, İstanbul&[#]8217;a getirildikten sonra 17 Nisan 2009 tarihinde somut hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tutuklandım. Bu nedenle sağlık durumum giderek bozuldu ve yaşamsal tehdit oluşturan boyutlara ulaştı. Halen de, cezaevinin olumsuz sağlık koşulları altında
ciddi sağlık sorunları yaşamaya devam ediyorum. Tutuklandıktan tam 356 gün geçtikten sonra, savunmamı ilk kez &[#]8216;05.04.2010- 06.04.2010&[#]8217; tarihleri arasında ciddi sağlık sorunlarım nedeniyle, o sırada tedavi altında olduğum İ.Ü. Kardiyoloji Enstitüsü´nde video konferans yöntemi ile yaptım. Mahkeme Heyeti ve iddia Makamı tarafından, bana toplam 185 soru yöneltildi. Ancak, çapraz sorgum sırasında, tarafıma isnat edilen terör örgütü ile ilgili tek bir soru dahi sorulmadı.

3 YIL 2 AYDIR SUÇUMUN NE OLDUĞUNA YANIT ARIYORUM

12 Haziran 2011 tarihine kadar bir Bilim İnsanı olarak &[#]8216;Suçumu&[#]8217; bilmeden ve her zaman &[#]8216;Suçum Ne?&[#]8217; diye sorarak; 13 Haziran 2011 tarihinden itibaren ise CHP´den 24. Dönem Zonguldak Milletvekili seçilerek yani &[#]8216;Milli İradeyi&[#]8217; temsil ederek ve yine &[#]8216;Suçum Ne?&[#]8217; sorusuna cevap arayarak yaklaşık 3 yıl 2 aydır beklemeye devam ediyorum. Anayasalar ve yasalar aynı olduğu halde 1987´de ve 2007´de aynı suç istinadı ile tutuklu olarak yargılanan milletvekilleri mahkemelerce derhal tahliye edilmişlerdir. Yakın siyasi geçmişimize baktığımızda da demokrasinin ilk yıllarında dahi 1950 ve 1957 yıllarında tutuklu iken milletvekili seçilen kişilerin mahkemelerince derhal tahliyelerine karar verildiği herkes tarafından bilinen bir diğer gerçektir. Oysaki evimde ve işyerlerimde yapılan aramalar neticesinde en küçük bir suç delili daha bulunmadı. 3 yıl 2 aydır devam eden yargılama sırasında da, Sayın Mahkeme tarafından, Dosyadaki hangi delilin, tutuklanmamı gerektirebilecek kuvvetli suç şüphesini oluşturduğu, somut olarak ortaya konulmadığı gibi; İddia Makamı tarafından da, Dosyaya aleyhime hiçbir yeni delil ibraz edilmedi. Tam tersine, aradan geçen bu süre içerisinde, son olarak Mahkeme Huzurunda dinlenen sözde tanığın çelişkili beyanlarında dahi suçsuzluğum bir kez daha kamuoyu önünde kanıtlandı.

MİLLİ İRADESİ TUTSAK EDİLMİŞ BİR ÜLKE

Kısaca, aradan 3 yıl 2 ay geçmesine rağmen suçumun ne olduğunu halen daha öğrenebilmiş değilim. Öncelikle, bir Bilim İnsanıyım ve aynı zamanda, Türk Milletini temsil eden bir Milletvekiliyim. Ama halen tutukluyum. Türk Milleti adına karar vermekle yükümlü yüce mahkemelerin, Ceza Muhakemesi Kanunu´nun 34, 101/2. md.´leri ile Anayasa´nın 141/3. maddesindeki emredici düzenlemeler uyarınca; Ya tutuklanmamın dosyadaki hangi delile dayandığını somut olarak kararlarında göstererek, kamu vicdanını tatmin etmeleri ya da milletime karşı olan görevlerimi yerine getirmek için, beni daha fazla gecikmeksizin tahliye etmeleri gerektiği inancındayım.

Halkın oyları ile seçilen ve Anayasa´nın 80. maddesi uyarınca, tüm Türk milletini temsil eden milletvekillerinin, emsal yargı kararlarının da mevcudiyetine rağmen, uzun süredir tutuklu olarak yargılanmalarının demokratik hukuk devletinde kabul edilemez bir yaklaşım olduğunu ve bu durumun, aynı zamanda uluslararası platformlarda da, devletimizi &[#]8216;milli iradesi tutsak edilmiş&[#]8217; bir ülke konumuna getirdiğini, üzülerek belirtmek isterim&[#]8221;

Editör: Pusula Gazetesi