Kaç yıllık bir futbol
hayatı sizinki?
- 19 yılın sonunda bıraktım futbol hayatını...
-
Zonguldakspor, Samsunspor, Beşiktaş, Fenerbahçe, sonra da Yunanistangünleri...
Şimdi hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
- Özellikle
kariyerimin son döneminde çok vaktim var diye seviniyordum. ´İki sene hiçbir
şey yapmayacağım, güneş neredeyse orada tatil yapacağım ve asla futbol
izlemeyeceğim, futbolla uzaktan yakından alakam olmayacak,´ diyordum. Ama
bıraktıktan iki ay sonra kendimi yine futbolun içinde buldum!
-
Ekranda yorumcu olmayı hiç hayal etmiyor muydunuz yani?
- En azından
yakın vadede etmiyordum. Çok spontan gelişti ama pişman değilim. Acemilik
dönemi bitince de keyif almaya başladım.
-
Başarılı ve sevilen bir futbolcu olunca, yorumcu olmak kaçınılmaz mı oluyor?
- İki
seçeneğimiz var: Ya hoca olacağız ya da yorumcu...
-
Hoca olmayı hiç düşünmediniz mi?
- İyi
oyuncuların, hoca oldukları dönemde yaşadıkları hayal kırıklıklarını hem
kariyerim gösterdi bana hem de hayat... Hocalığın çok da kolay olduğunu
düşünmüyorum. En basit örnekle; 10 sene önce sürtüştüğüm ya da fikir ayrılığına
düştüğüm hocalara verdiğim tepkiyi sorguluyorum şimdi. Belki yaş, belki tecrübe
ama bakış açım değişti diyebilirim.
"YUNANİSTAN´DA
KENDİME BİR KAHVE BİLE SÖYLEYEMEDİM"
-
Neden bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz peki?
- Yurtdışında
yaşadığım sürede bir hiç olduğumu fark ettim çünkü...
- Ne
demek o?
- Beşiktaş´ı,
Fenerbahçe´si, Milli Takım´ı, Avrupa şampiyonası, bu kadar üst seviyede
futbol oynuyorsun, şöhretin, paran pulun her şeyin var, bütün kapılar sonuna
kadar açılıyor... Sonra bir gün Yunanistan´a gidiyorsun, menajerin anlaşmayı
yapıyor, seni otel odanda bırakıp gidiyor. Sen resepsiyonu arayıp yemek ya da
kahve siparişi bile veremiyorsun. Neden? İngilizce bilmediğin için! O an
düşündüm kendi kendime, ´Kimsin sen?´ dedim!
- Ve
o an bunları yazmaya karar verdiniz...
- Bu durum
tetikledi ama asıl önemlisi ben bütün şizofrenilerimden, paranoyalarımdan, her
şeyden kurtuldum orada.
-
Nasıl yani?
- Çok ses
getiren Fenerbahçe transferinden iki sene sonra Yunanistan´a gittim. O süreç
sosyal hayatımı çok etkilemişti. Her ne kadar dik durmayı becerebilen bir adam
olsam da, çok etkilendim. Sanki bir arı kovanıyım ve herkes çomak sokuyor. Bir
susuyorsun, iki susuyorsun, üçüncüde yutkunuyorsun, tolere ediyorsun ama bir
yerde patlıyorsun.
"10
YIL İSTANBUL´DA TOP OYNAYIP İSTİKLAL´DE YÜRÜMÜŞLÜĞÜM
YOKTU"
-
Yurtdışında daha rahatsınız yani?
- Ben Türkiye´de
elektrik, su faturamı hiç yatırmadım çünkü benim için bunları yapacak birileri
vardı hep. Ama Yunanistan´da kuyruğa bile girip yatırdım. Ukalalık değil bu,
imkanlarımı kullandım sadece... Şimdi Alex de Souza evinin
elektrik faturasını ödüyor mudur? Mutlaka onun yerine bunu yapan birileri
vardır, Türkiye´de sistem böyle. Orada böyle şeyler yok, bu imkanı birine
sağlasanız da yapmıyor. Sonra... Bisikletle geziyordum sokakta, halkın içine
karışıyordum. Ben Yunanistan´dan geldikten sonra İstiklal Caddesi´nde
yürüyebildim. 10 sene İstanbul´da oynayıp İstiklal Caddesi´nde yürümüşlüğüm
yoktu!
-
Unutmuşlar mı sizi?
-
Unutmamışlar, tabii ki olumlu ya da olumsuz tepkiler aldım ama mesele şu; benim
sindirebilme kapasitem yükselmiş. Keyfini çıkara çıkara yürüdüm.
-
Türkiye´de kapana kısıldığınızı, sizlere haksızlık edildiğini mi
düşünüyorsunuz?
- Evet,
yazmaya karar verme noktam budur. Fenerbahçe transferinden sonra çok uç şeyler
oldu. Ben hiç konuşmadım, hiç röportaj da
vermedim. Çünkü konuşmak bana zarar verirdi o dönemde. Tabii ki transferin
perde arkasını yazdığım bir kitap değil bu, çocukluğumdan itibaren yaşamımı
anlattım ama o transfer zamanında yaşadıklarım da var.
- İlk
kez kitapta mı açıklayacaksınız bunu?
- İlk kez bu
kadar net kitapta açıklanacak. Dolayısıyla bir anlamda kendimi ifade çabam
olacak bu kitap. Beni takip edenlere, örnek alanlara ya da ´Acaba bu adam
kimdir?´ diyerek, gerçekte nasıl biri olduğumu merak edenlere en ufak bir fikir
verebilirsem, bu bana mutluluk verir. Biraz da egomu tatmin etmek için
yazıyorum tabii, o kadar olacak (gülüyor).
"ASKERLİK SORUNU OLMASA GİTMEZDİM"
-
Askerlik sorunu yüzünden Yunanistan´a gittiğiniz konuşuldu hep. Askerlik
sorununuz olmasa, gider miydiniz?
- Gitmezdim,
muhtemelen Fenerbahçe´de futbolu bırakırdım. Bakın şöyle bir durum vardı...
Dönemin mevcut yasası, askerlik devam ederken futbolcunun hem antrenmana
katılmasını hem de hafta sonu maçta oynamasını öngörüyordu. Ben Samsun´da
oynarken; eski paşa olan bir kulüp müdürümüz, imkanlarını kullanarak bazı
oyunculara Samsun´da askerlik yaptırdı. Bana da yalvardı ama yeni evlenmiştim,
gitmedim. O dönem bazı asker futbolcular üzücü olaylar yaşadı ve Genelkurmay şöyle bir yasa çıkardı: Futbolcu, 33
yaşına kadar normal aktif hayatını devam ettirsin, askerlikle işi olmasın,
-
Yani sizinki mesleki bir durumdu, ´vicdani retçi´ falan değildiniz, öyle mi?
- Hiçbir
zaman söylemedim bunu, kitabın yazılma sebebi bunlar zaten. Ben normal hakkımı
kullandım, çalışma izniyle aktif futbol hayatımı devam ettirdim.
- Ama bedelli askerlik çıkar çıkmaz da döndünüz!
- Benim günüm
dolmuştu zaten, Kerkyra ile son kontratım ocak ayına kadardı. 20 gün sonra da paralı askerlik çıktı.
-
Yani kramponları bırakmanın bedelli ile hiç alakası yok mu?
- Yok ama
mağduriyet ne olacak? Çok iyi kontratım vardı Fenerbahçe´de, giderken kimse
bunları konuşmadı. Ben o kontratları bırakıp gittim yurtdışına.
- İnönü´de
´pembe tezkere´
tezahüratı yapıldığında güldünüz mü peki?
- Şu anda
güldüğünüze göre, siz güldünüz demek ki... Zor bir gündü o gün. Fenerbahçe
formasıyla İnönü´ye ilk kez çıkmıştım ama çıkmadan önce neler olup biteceğini
içeriden öğrenmiştim. Bu tezahüratı da, yapılan besteyi de... ´Gitsen ne fark
eder, kalsan ne fark eder, aldığın dolarlar elbet bir gün biter, Beşiktaş Çarşı
erkeğe küfreder, işte sen bu kadar zavallısın Tümer,´ diye bir beste... Ağır
mı? Evet, ağır! Yaratıcı mı, son derece yaratıcı (gülüyor)!
SİGARA İÇMEM KAÇ KEZ HABER OLABİLİR!
-
Türkiye´deki futbol sistemi, yurtdışındaki sistem... Karşılaştıracak mısınız bu
kitapta?
- Mutlaka.
Mesela Türkiye´de kime sorsanız ´Tuncay Şanlı kayboldu
gitti,´ der. Oysa Tuncay acayip mutlu, biliyorum. Arda
Turan´ın yüzüne vuruyor mutluluğu, belli. Çünkü yurtdışında futbol hayatı
bambaşka. Elbette ki zorlukları da var, uyum sağlamak kolay değil. Ben de çok
zorlandım. Mesela ben senelerdir sigara içiyorum, Türkiye´de 1 milyon defa
gazeteye, sağa sola çıkmışlığım vardır, sürekli eleştirilmişimdir. Oysa ben hiç
saklanmadım ki, her yerde içtim sigaramı. Bunun haber değeri yok ki!
-
Futbolcunun/sporcunun sigara içmesi haber değeri taşımaz mı size göre?
- 10 defa
yaptıysanız taşımaz! Yurtdışında bana bir kez bile sormadılar bunu, bir kere
bile sigaralı görüntümü çekmediler. Burada gece dışarı çıkarsın, ´Futbolcu
dışarı çıkar mı?´ diye manşet oluyorsun. Ya orada kolundan tutup
çıkarıyorlar! Bunlar çok ucuz örnekler belki ama mantalitelerimiz bu kadar
farklı. Hemen hemen tek keşkemdir benim; keşke çok erken gitseydim yurtdışına
diyorum hep. 20 yaşında Zonguldak´tan Larissa´ya
gitseymişim keşke! Şimdi Milan´da,
Barselona´da oynamış bir futbolcu olurdum.
-
Kitabı tamamen siz mi kaleme alıyorsunuz?
- Evet, ben
bizzat yazıyorum her şeyi.
CEM
ÖĞRETİR´DEN EKRAN İÇİN DERS ALDIM
-
Ekranda futbol yorumculuğu yapmaya kararlı mısınız?
- Dört ay
için anlaştım TRT Spor´la.
Mayıs sonunda anlaşmam bitiyor ama Avrupa Şampiyonası´nda olmayı da istiyorum,
kısa vadede en büyük hedeflerimden biri o.
-
Sizin yorumlarınız farklı, objektif ve pozitif bulunuyor. Yorumculuğun negatif
eleştiri olmadığını mı düşünüyorsunuz?
- Senelerce
negatif yorumlardan mustarip bir adam olarak, futbolcunun özel hayatında nasıl
davrandığıyla, ne yaptığıyla, nasıl yaşadığıyla ilgilenmem. Avrupa´da gördüğüm
bu çünkü! 30 senemi bu işe vermişim ben, tabiri caizse yalayıp yutmuşum, en
dibinden gelmişim, görmediğim senaryo kalmamış, futbolcu nasıl düşünür
biliyorum, bunları da maçı izlerken görebiliyorum.
-
Eleştirilirken eleştirmek nasıl peki?
- Rahatsız
ediyor beni ama söylememiz de gereken şeyler var. Dozunda eleştirdiğimi
düşünüyorum. Ses tonu da çok önemli, bağırıp çağırarak değil, uygun ses tonuyla
mesajları vermeli. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray´la
bir derdim de yok; derdim gördüğümle sadece. Ayrıca, ´Ben bu işi yapacaksam
doğrusunu yapmam gerekir,´ dedim ve Cem Öğretir´den randevu aldım. İlk
programın CD´sini önüne koyup ´Nerede yanlış yapıyorum ve ne yapmalıyım?´
diye sordum; yardım etti bana.
-
TRT´de program yapanlara devlet memuru diyorlar... Ne diyorsunuz?
- TRT´nin
genel yapısı itibariyle böyle söyleniyor ama ben TRT´ye değil, yapımcı kuruluşa
bağlıyım. Kontratım Gol Medya´yla.
BİR TEK YEMEK YAPMAYI ÖĞRENEMEDİM!
"Askerlikle
ilgili yaşadığım sıkıntı olmasaydı, hayal ettiğim gibi futbolu Fenerbahçe´de ya
da Avrupa Şampiyonası sonrası bırakmış olurdum ama Yunanistan, işi başka bir
boyuta taşıdı. Orada, aslında bırakmak istediğim boyutun çok da önemsiz
olduğunu anladım. Ben orada kendime yatırım yaptım resmen. Yapamadığım tek şey,
yemek yapmaktı! Kursa bile gittim ama yapamadım!"
İNÖNÜ´DE MAÇ İZLEMEYİ ÖZLEDİM
- Ne
´Beşiktaşlı Tümer´, ne ´Fenerbahçeli Tümer´ oldunuz yıllarca. Hâlâ sürüyor mu
bu durum?
- Benim
Beşiktaşlı olduğumu herkes bilir; Fenerbahçe camiası da bilir.
-
Taraftarda nasıl bir hissiyat var?
- Bir kısmı
hâlâ kabul etmiyor olabilir ama bu beni ilgilendiren bir durum değil.
-
´İnönü´de maç izlemeyi özledim,´ demiştiniz. ´Gidersem, tepki görürüm,´ gibi
bir korkunuz var mı?
-
2006-2007´de Fenerbahçe´ye gittiğimden bu yana, İnönü´ye sadece iki defa
gittim, maç oynamak için. Taraftar olarak Beşiktaş´ı izlemeyi özledim
doğrusu... Şimdi futbolu bırakmış bir adam olarak konuşuyorum; izlemeyeyim mi
yani çocukluğumda tuttuğum takımı? ´Madem öyle, gitmeyecektin o zaman,´
diyebilir misin? İşim bu benim! Sen ne kadar taraftarsan, şu an ben de o kadar
taraftarım ve İnönü´de maçımı izleyeceğim. Tepki göstereceklerse, loca alırım,
locada izlerim. Locamdan atacak halleri yok ya!
BEŞİKTAŞ´TA NE KADAR SEVİLDİĞİMİ,
FENER´E GİTİĞİMDE ANLADIM
- Her
erkek çocuğu gibi top peşinde koşarken, o topun hayatınız olacağını biliyor
muydunuz?
- Biliyordum
tabii, hep futbolcu olmak istedim ben.
-
Neden istemiştiniz futbolcu olmayı?
- Futbolcusun
ya, daha cazip bir şey olabilir mi? Altı-yedi yaşında bile mahallede beni
parmakla gösterirlerdi. Keşke benim o yaşta hissettiklerimi hisseden bir çocukyakalasam
ve onu yetiştirsem...
-
Anne-baba, sizin futbolcu olma hayallerinizi destekliyor muydu, ´Önce okul,´ mu
diyorlardı?
- Ben zeki
bir çocuktum, üniversiteye gitme şansım da vardı ama bir tercih yaptım.
Kanalize olmak istediğim yer belliydi ve hiçbir zaman da pişmanlık duymadım bu
seçimimden.
-
Zonguldakspor ve Samsunspor günleri, hayatınızda ne kadar belirleyiciydi?
- Samsun´un
çok önemli yeri vardır hayatımda, ilk defa gurbete gittim, yalnız yaşadım
orada. Annemle diyaloğum, ona söylerken ağladığı şarkının hikayesi.. Hepsini
kitapta anlattım, yakında okuyacaksınız.
-
Mahallede top peşinde koştururken, herkes Maradona, Pele falan olmak isterken; siz Sarı Fırtına Metin
olurmuşsunuz. Öyle mi?
- Çok
yakışıklıydı, çok ünlüydü; posteri vardı odamda
-
Sizin Beşiktaş´ta olmanıza sebep de Metin miydi?
- Kesin! Ben
Samsun´da oynarken Erdoğan Arıca´nın yardımcısı olarak geldi Metin
Tekin. İlk antrenmanımızı anlatamam... Yanımda koşuyor, ben tir tir titriyorum,
inanılmaz bir duyguydu. Sonra Milli Takım´da, Avrupa şampiyonasında birlikte
çalışma şansını yakaladık. Yani hayat bana çok güzel şeyler getirdi, odamdaki o
posteri gerçeğe dönüştürdüm ben.
-
Samsunspor´dan Beşiktaş´a transferiniz de, Beşiktaş´tan Fenerbahçe´ye
transferiniz de hep olaylı oldu. Çok sevildiğiniz için mi bu kadar gürültü
koptu, ihanet ettiğinizi mi düşündü taraftarlar?
- Yaptığım
her işi sahiplenirim ben. Buna liderlik dersiniz, sahiplenmek dersiniz, aidiyet
duygusu dersiniz, ne derseniz deyin. Samsun´da, oradan hiç ayrılmayacakmış gibi
yaşadım. Beşiktaş´ta hiç ayrılmayacak gibi hissettim, çünkü çocukken tuttuğunuz
takımda futbol oynuyorsunuz, şampiyonluk yaşıyorsunuz, ötesi yok. Ancak hayat
karşınıza başka başka şeyler çıkarıyor işte... Bazı şeyler çatırdıyor,
kırılıyor, başka noktalara gidiyor.
-
Beşiktaş sizin için ´Ne sevebiliyorsun, ne de eski günleri unutabiliyorsun´
diyerek ´Tümer Metin gibi sevgili´ diye bir laf bile bulmuş. Ne düşünüyorsunuz
böyle şeyler karşınıza çıktığında?
- Beşiktaş
taraftarının yaratıcılığı inanılmazdır zaten... Ama güzel şeyler kadar kötü
şeyler de yaşadık; sosyal hayatım etkilendi, çok kolay değildi...
- Ne
oldu da bu kadar sevildiğiniz, aidiyet kurduğunuz takımdan ayrıldınız. Mesele
para mıydı?
- Bu kitabın
en can alıcı noktalarından biri de budur, neden gittiğimi kitapta bulacaksınız.
Şu kadarını söyleyeyim size; ben Beşiktaş´tan Fenerbahçe´ye gittiğimde anladım
ne kadar sevildiğimi! Beşiktaş´ta oynarken, içeride bu duyguyu hissetmiyordum.
´Kör öldü, badem gözlü oldu,´ derler ya, bu da o hesap!
-
Peki bir intikam duygusuyla mı Fener´e gittiniz? Beşiktaş´a gol attığınızda, o
topu tekrar korner direğine atmanız, ardından yumruk yapmanız hep intikam
olarak yorumlanmıştı...
- O maç ve o
gol sevinci bambaşka duygular barındırıyordu. O maçın perde arkası vardır, o
maçın üç gün öncesi vardır, o maçın üç gün önce bana yaşattıkları vardır.
Üstümde Fenerbahçe forması varken Beşiktaş´a atılmış bir gole ´intikam´ diyenler
ucuz gazetecilik yapmıştır bana göre. Ayrıca ben de bir insanım, ben de gol
sevincimi böyle dışarı vurabilirim. Kimseye sormayacağım nasıl sevineceğimi!
KENDİNİZE YATIRIM YAPIN
-
Metin Tekin, Rıdvan, Tanju gibi yıldız isimlerin olduğu bir dönem vardı. Şimdi
var mı sizce böyle yıldızlar topluluğu. Belki Arda?
- Çok severim Arda´yı ama Arda yıldızın olmadığı
ortamda yıldız oldu! Bence artık futbolcu yetişmiyor eskisi gibi. Bir tavsiyem
olsun yeni nesle; kendilerine yatırım yapsınlar. Gayrimenkul, araba, sosyal
hayat falan, bunlar da önemli tabii ki ama işini doğru yaptığın zaman bunların
hepsi zaten gelir. Bizim ilk yıllarımızda menajerlik sistemi yoktu mesela,
transferler başkanla futbolcular arasında geçerdi. Çingene pazarlığı resmen.
Zonguldakspor´un hocası Giray
Bulak hayatıma yön vermiştir,
etkilemiştir beni bu anlamda. Dedi ki bana: ´Oku! Başkanla bu pazarlığı
yaparken kendine güvenli durursun, en azından bunun için oku, hakkını ara
orada! Hayal edemeyeceğin yerlere geleceksin ama kendine yatırım yapman lazım,
görmen lazım, okuman lazım. Hiçbir şey yapma, oku sadece!´
KİTAP OKUMAK LÜKS DEĞİLKİ
-
Kamplarda herkes eğlenirken, dışarı çıkarken siz kitap okurmuşsunuz. Doğruysa
ne kadar güzel ama şehir efsanesi mi bu, değil mi?
- Herkesin
okuması gerektiği kadar okuyorum işte, bir lüks değil bu.
-
2006´da bir röportajda ´Sevdiğim yazar Hamdi Koç,´ demişsiniz. Şimdi kim?
- Hamdi Koç´u
hâlâ takip ederim. Elif Şafak ve Ayşe Kulin´i çok beğenirim. En son, Ahmet Şık´ın
Dokunan Yanar kitabını bitirdim. Yılmaz Erdoğan, Berfinim´i yazdığında sormuştum
ona; ´Üstat nasıl çıkıyor bunlar?´ diye. Dedi ki: ´Okuyorsun okuyorsun,
okuyorsun, doluyor. Sonra taşıyor. Alacak yer kalmıyor, sonra çıkıyor bir
şekilde.´ Keşke vaktim olsa da Yılmaz kadar okuyabilsem. Şuna inanırım; bilgiyi
ne kadar aldığın değil, aldığını ne kadar satabildiğin de önemlidir.
-
Geriye dönüp baktığınızda üniversite okumadığınız için pişman mısınız?
- Salağın
önde gideniymişim diyorum. Ama zordu maçlar ve antrenmanlarla birlikte okumak.
-
Politikaya merakınız var mı?
- Hiç yok.
- Twitter´da
var mısınız?
- Varım ama kendi ismimi kullanmıyorum. Gündemi takip etmek için girdim.