Saffet Can&[#]8217;ın röportaj yaptığı tanıklardan pek çoğu artık yaşamıyor


Mükellefler ne anlatmıştı




Pusula&[#]8217;nın Cumartesi günkü sayısında Ali Rıza Tığ&[#]8217;ın &[#]8220;Mükellefiyet Dönemi için kim özür dileyecek?&[#]8221; sorusuna çok sayıda destek geldi. 13 yaşından 50 yaşına kadar erkeklerin zorla çalıştırıldığı madenlerde yaşanan dramlar bir dönemin acı gerçeğiydi ancak resmi tarih olanları yeterince görmedi.



Araştırmacı yazar Saffet Can dönemin tanıklarıyla yaptığı röportajı anlatırken şöyle diyor; &[#]8220;Mükellefiyet olgusu olmasaydı belki de Kardemir ve Erdemir de olmayacaktı. Sonuçta şunu söylemeliyim ki, her şey Nazım Hikmet´in söylediği gibi, "ateşi ve ihaneti" gören bir başka kent biraz zor bulursunuz siz&[#]8221;


___




Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim olayları nedeniyle &[#]8220;Devlet adına özür dilenmesi gerekiyorsa özür diliyorum&[#]8221; diyerek yaptığı çıkışın ardından Pusula&[#]8217;nın &[#]8220;Mükellefiyet Dönemi için kim özür dileyecek?&[#]8221; sorusuna farklı tepkiler geldi.



Pusula&[#]8217;nın Cumartesi günkü sayısında yer alan haber ile Ali Rıza Tığ&[#]8217;ın konuyla ilgili yorumu yorumuna siyasiler nasıl yaklaşacağı merak ediliyor. 13 yaşından 50 yaşına kadar erkeklerin zorla çalıştırıldığı madenlerde yaşanan dramlar bir dönemin acı gerçeğiydi.



O gerçekten yola çıkan pek çok okur gerek internet ortamında gerekse sözlü olarak düşüncelerini paylaşırken, Türkiye&[#]8217;nin Kardemir ve Erdemir ile başlayan sanayileşme sürecinde mükellefiyet döneminde zorla çalıştırılanların büyük emeğin ve alın terinin olduğu hatırlatıldı.


Yorumlarda;&[#]8221; Tam zamanı ve yerinde bu konuyu gündeme taşıdığınız için ağzınıza sağlık diyorum. Asıl zulüm ve işkence o zamanlar bu yörenin insanına çektirilmiş&[#]8221; şeklinde görüşlere yer veren vatandaşlar Zonguldak insanının buna karşın devletine karşı isyana kalkışmadığının da altını çizdi.


Bir başka yorumda Dersim tartışmalarının arkasında hükümetin başka siyasi planları olduğu ve dış güçlerin isteği doğrultusunda tartışmanın tehlikeli boyuta getirildiği ifade ediliyor.


Yine başka bir okur yorumunda ise; &[#]8220;Bu nasıl kafa? Bunu nasıl izah edeceksiniz bakalım? Dönemin şartları mı, Zonguldaklı da zaten isyan etmişti mi? İsmet Paşa&[#]8217;nın haberi yoktu mu? Onun için ismet Paşa&[#]8217;nın heykelini dikmişiz herhalde Camlı Köşk&[#]8217;ün oraya!&[#]8221; sözleri dikkat çekiyor.


Araştırmacı ve yazar Saffet Can&[#]8217;ın 1993 yılında Uyanış Gazetesi&[#]8217;nde yayınlanan röportajları mükellefiyet dönemnde yaşananları net şekilde ortaya koyuyor. Can&[#]8217;ın internet ortamında da paylaştığı röportajlarında 2. mükellefiyet döneminin tanıkları yaşadıklarını anlatıyor.


Araştırmacı ve edebiyatçıların zaman zaman dile getirdiği mükellefiyet dönemine ilişkin yaşananlar ne yazık ki bölge insanı tarafından yeterince bilinmiyor, resmi tarihin ilgisini görmüyor.


__


Saffet Can anlatıyor


1993 yılında Uyanış&[#]8217;ta yayınlanan röportajlarını 2006 yılından itibaren internet ortamına paylaşan araştırmacı yazar Saffet Can www.habzerzonguldak2.com adlı sitedeki yazısında şöyle diyor; &[#]8220;


__



Mükellefiyet olgusu olmasaydı belki de Kardemir ve Erdemir de olmayacaktı.


Bu ilk cümleyi Zonguldak geçmişi ile ilgili araştırmalara yıllarımı zevkle verdikten sonra yazabiliyorum. Sonuçta şunu söylemeliyim ki, her şey Nazım Hikmet´in söylediği gibi, "ateşi ve ihaneti" gören bir başka kent biraz zor bulursunuz siz.



Bunda kentli olmamın fazla bir payı yok. İstanbul´da yaşayanlar ne kadar İstanbullu ise, bizler de o kadar Zonguldak´ta yaşıyoruz işte ve bu bizim elimizde olmayan bir seçimdi.



Vaktiyle gelenlerin yerleştiği kırsal bir alanda, mantarımsı üreme biçimiyle bu hale gelmiş, var olma veya yok oluş süreci devam eden bir Karadeniz kıyısından söz ediyorum.



Geçmişin tozlu dosyaları arasında bulduğum en çarpıcı gelişmelerden birsiydi mükellefiyet olgusu. Tam da o anda saate bakmayı düşündüğümde var olanla depoyu doldurup yola koyulalı 13 yıldan fazla olmuş. Henüz hayatta olabilme olasılıklarıyla sürdüğümüz izler bize canlı tanıkların bir bardak çaylarını içebilmeyi yaşattı. Ardından da heyecanlı bir koşuşmaya girdiğimizi hatırlıyorum. Ama tüm bu çabaların, bir gün bu kadar büyüyebileceği; böylesi iletişim olanaklarına sahip olabileceğimiz, aklımın ucundan bile geçmemişti.



O zamanın en yakın ve olası kitle iletişim organı, pazartesi günleri yayın yapan Uyanış gazetesiydi ama; bant çözümleri bitip sayfa düzeni ortaya çıkmadan yine başladığımız işin büyüklüğünü kestirebilmek hayli güçtü.



Böylesi yazı dizileri insanların sağlığında yazılırsa anlam kazanıyor. Kişi öldükten sonra "Bana şunu söylediydi" diyemezsiniz. Gazete yayınlandıktan sonra yeniden aynı yollara düşmemiz bu yüzdendi. Söyleşi sahip ve yakınlarına basılı metni ulaştırdığımızda bir kez daha ekleyip çıkaracakları konuların olup-olmadığını da sorduk. Karşılıklı adresler, telefonlar bu nedenle alındı.



Şimdi çoğu hayatta olmayan bu insanlardan başka dizimize katkı veren bir çok Zonguldaklı oldu. Onları burada anmak istiyorum. Ama ya Uyanış olmasaydı?



Bu söyleşi sahipleri, ömürlerinin son çeyreğini yaşarken ya böyle bir olanaktan yoksun olsaydık konusunu çok düşünmüşümdür. Aradan geçen 13 yıldan sonra şimdi okuyacaklarınız Zonguldak tarihinin can damarı halini aldılar. Ne ki tek başına Uyanış´ın olması da bir şey ifade etmiyor. O olanağı sağlayan, yazıların çıktığı gazeteleri fazla baskılar yaparak mükellef köylerine ücretsiz ulaşmasını sağlayan Güven-Ali Bahadır çiftinin çabalarını da anmadan geçemeyeceğim.



Ulaşabildiklerimizden bazıları daha dizi tamamlanmadan hayata gözlerini yuman bu çileli insanları şükranla anarken; bir zamanların kuş uçmayan, kervan geçmeyen, ışıksız, aç, sıtmalı ve jandarmalı köylerinden yükselen seslerin bir çok akademik tez konusunda güvenilir kaynak olarak kabul edildiğini de belirtmem gerekiyor.



Daha ne söyleyeyim?





MÜKELLEFLER ANLATIYOR




Merkez Olukyanı Köyü denilince, köylülerin diliyle &[#]8220;burası&[#]8221; akla gelir. Dağların, dağların ardında, ama doruklarında, vaktiyle Ulutan Barajı&[#]8217;nın bulunduğu sahayı ekip biçmiş, Zonguldak&[#]8217;ın en eski yerleşim birimlerinden biri; bu nedenle de Mükellefiyet gelip çattığında ilk sıraya yazılanlardan.




70 Haneli Merkez Olukyanı Köyü&[#]8217;nde oturan Mükellef işçisi Hasan Kılıç 66 yaşında. 1942&[#]8217;nin ikinci ayında İhsaniye&[#]8217;de işbaşı yapmış. O zaman TTK&[#]8217;nın adı, EKİ. Yaşı tutmadığı için doğum tarihi değişmiş. 1941&[#]8217;li olmuş. Ocağın içinde de, dışında da çalışmış. Daha çok dışarıdan görevlerde bulunmuş. Ocaklara destek sağlayan ekiplerde görev almış. Anlatıyor:



Yer : Merkez Olukyanı Köyü - Zonguldak


Tarih : 06.11.1993



&[#]8220;945&[#]8217;in 6. ayında, bizi de mükellef yaptılar. O zamana kadar ben dışarıda daimi çalıştım. Hiç aklımdan çıkmaz. 945&[#]8217;in 6. ayı idi. Mükellef olduk. O zaman gruplu işçiler 45 gün çalışıyordu. Ben bir ay gruplu çalıştım. Dilekçe verdim. Daimi olmak istedim. Ocakta çalışmak istemedim.&[#]8221;



Sonrasını söyleşi biçiminde sürdürelim.


&[#]8212;İş mükellefi olan köylüler nasıl toplanıyordu? Onları köylerden kimler topluyordu?


&[#]8212;Muhtar götürüyordu. Muhtarda bir liste vardı. Bu liste işletmeden çıkıyordu. Mükellefiyet vardı. Mükellefin işletmesi; şimdiki, yeni yapılan Sümerbank&[#]8217;ın olduğu yerde idi. Oradan bu liste çıkıyordu. Bu liste de muhtara veriliyordu. Her ayın başında da bu listedeki kişileri muhtar aşağıya indirip teslim ediyordu. Müesseseye yani. Oraya teslim etti mi, o muhtarın işi bitti tamam.



&[#]8212;Muhtar bu işleri görürken maaş, ya da başka para gibi bir şey alıyor muydu?


&[#]8212;Adam başı yirmi kuruş mu, bir lira mı gibi bir şey olacak. Şimdi bu köyden 30 kişi mi getirdi, 30 lira alıyordu yani.



&[#]8212;Şimdi, mükellefiyet zorunlu çalışma biliyorsun.


&[#]8212;Mükellefiyeti duyduğum zaman benim içim sızlıyor. Muhtarlar adamı teslim ettikten sonra, mükellefi hamamın önünde çırılçıplak, olduğu gibi soyarlardı. Elbiselerini de doğru ütüye, yani kazana.



&[#]8212;Niye?


&[#]8212;Bit var diye yapıyorlar. Adamlar çırılçıplak, kazandan elbiseler çıkana kadar orada bekliyorlardı. Elbiseler çıktıktan sonra; mükellefiyet katibi gelmiş zaten aşağıya, listeleri okur, gelenleri işaretlerdi. Adamların hepsi gelmişse tamam. Gelmeyen olursa iki gün sonra tevkifat kağıdı çıkar işletmeden. Ya jandarma gelir köye, ye da muhtara bir haber gelir. Adam da köyde yoksa, aramaya başlarlardı.



&[#]8212;Mükellefiyete tabi olan işçiler gönüllü mü ocağa girerlerdi?


&[#]8212;Nerde gönüllü? Zorla, sopayla ocağa sokarlardı. Niye, çünkü adam nefret etmiş mükellefiyetten. Adam hasta olur, istirahat vermezler. İzin isteyecek, izin vermezler. Affedersiniz hanımı doğum yapacak; çocuğu olacak, kimsesi yok. Köyüne gitmek istiyor, göndermiyorlar. İki gün izinsiz gitse peşinden firar veriyorlar. Cezaevine gönderiyorlar.


Daimiye geçeceğim günün akşamı kâtip geldi bana, &[#]8220;Hasan, seni istop ediyorum&[#]8221; dedi. &[#]8220;Niçin?&[#]8221; dedim ben. &[#]8220;Mükellefiyet seni istop ediyor. Köylülerin nerede çalışıyorsa sen de oraya gideceksin.&[#]8221;dedi. Onlar ocakta çalışıyordu. Onun o sözüne karşılık ben bir şey söyleyemedim.


Aklıma direk servisinden daimiye geçmek geldi. Gittim mükellefiyet servisine, dilekçe verdim. Daimiye geçmek için. Orada bana &[#]8220;Pazartesi günü gel&[#]8221; dediler. Dilekçeyle birlikte gittiğim zaman da, &[#]8220;ben emir verdim, sen niçin daimiye geçiyorsun&[#]8221; dediler. O zaman katip yemek tikesi veriyor. Beni bıraktı, gitti. Bir dahaki Pazartesiye yine gittim. O zaman, İşçi Mükellefiyeti&[#]8217;nde Halil Bey isimli birisi vardı. &[#]8220;İşin olmazsa gidersin köye&[#]8221; dedi bana. Ben de köye geldim. Bir yevmiye sıfır. Ardından da firar. Rahmetli babam, köy bekçisi.



&[#]8212;Mükellefiyet dönemini yaşayan insanlar olarak o günle bugünü karşılaştırmanızı istiyorum. O zaman ocaklara zorla işçi sokuyorlardı. Bugün zorla dışarıya çıkarıp emekli yapmak istiyorlar. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?


&[#]8212; Bizim buralarda olmadı ama Devrek, Çaycuma, Bartın taraflarından kaçan çok oldu. Jandarmalar adamları, lâvuarın oradaki jandarma karakoluna götürüyorlardı. Ben de kaldım orada bir kaç saat. Bir gün işe itmedim ya, beni de götürdüler oraya. Başçavuş vardı orada, baş gedikli. Tek tek, kaçanların isimlerini okur, onları jandarmalarla iş yerlerine gönderirdi.



&[#]8212;O zaman kömür para ediyor muydu? Kime satılıyordu yani?


&[#]8212; Kim alırsa. Fransızlar&[#]8217;a da satılıyordu. İngilizler&[#]8217;e de satılıyordu. Fransızlar çalıştırırdı bizim ocakları. Ocak mühendisi Bocovoski vardı. EKİ&[#]8217;nin mühendisiydi. Pazar günü buranın avcılarını toplar, ava giderdi. Bütün ahaliyi peşine takardı. Ayı vururlardı. Ayıyı da, domuzu da vururlardı.



&[#]8212;Domuzu ne yapardı?


&[#]8212;Yerdi. Peşinde amele de getirirdi. Vurduğu hayvanları onlara taşıtırdı. 950 senesinde bunlardan hiç bir şey kalmamış. Ben askerdeyken gitmişler. EKİ&[#]8217;nin lojmanlarında otururlardı. Zonguldak&[#]8217;ın Fener Mahallesi de olduğu gibi Fransızlar&[#]8217;ın mahallesiydi. Orada çok kalmışlar.


&[#]8212;Yeniden kömürün o günü ve bugününe dönelim.



&[#]8212;O zaman kömür çok satılıyordu demek. Çünkü İngiliz gemileri mütemadiyen gelir, kömürü yükler giderdi. Mesela Kozlu&[#]8217;nun Olukbaşı&[#]8217;na gelirdi. (Şimdi Halk Eğitim Merkezi&[#]8217;nin bulunduğu yer.)


&[#]8212;Kasaptarla&[#]8217;yı mı diyorsunuz?



&[#]8212;Kasaptarla&[#]8217;da ocak vardı. Bir de iskele vardı. Gemiler yanaşıyordu. Kömür oradan boşaltılıyordu. Kozlu&[#]8217;nun Lâvuarı derenin içindeydi. İncirharmanı Lâvuarı&[#]8217;nın temelleri hala durur orada.



&[#]8212;Çalıştığın süreler içinde pavyonda mı kalıyordun?


&[#]8212;Her gün evime gelip gidiyordum. Yol da yoktu. Dağlardan, keçi yollarından gidip geliyorduk. Arkadaşlarımız vardı. Hepsi bu köydendi.



&[#]8212;Yaya mı?


&[#]8212;Tabi. O zaman araba mı var?



&[#]8212;Kaç saat sürüyordu?


&[#]8212;1,5 saat.



&[#]8212;Gidiş-geliş mi?


&[#]8212;Bir buçuk saat geliş, bir buçuk saat gidiş. Hem akşam, hem sabah. Öyle yaz mevsimi değil. Kar burada, kışın da gelip gideceksin.



&[#]8212;Kaç yılında emekli oldunuz?


&[#]8212;78&[#]8217;in birinci ayında.







Mükellef Abdullah Kırık



Sohbetimize bir başka iş mükellefi katılıyor. Abdullah Kırık 1926 doğumlu. Yaş: 67. 1943&[#]8217;de İhsaniye&[#]8217;de tumbacılık yaptı. 8 yılı ocaklarda geçti.


&[#]8212;Size, &[#]8220;EKİ&[#]8217; ye mükellef olarak iş başı yapacaksın&[#]8221; diyen muhtar mı oldu?


&[#]8212;Kâğıt çıktı işte oradan.



&[#]8212;Kâğıdı köye muhtar mı getirdi?


&[#]8212;Tabi.



&[#]8212;Ne dedi muhtar size?


&[#]8212;Doğrudan doğruya çalışacaksınız dedi.



&[#]8212;İlk olarak nereye getirdiler sizi?


&[#]8212;Liste geldi. Herkes gitti işbaşına. İhsaniye&[#]8217;ye gittik.



&[#]8212;Köyden ilk gittiğinizde sizi İhsaniye&[#]8217;de kim karşıladı?


&[#]8212;O zaman grup vardı. Çavuş vardı. Bizi tertip ederdi.



&[#]8212;Her gün gidip -geliyor muydunuz köye?


&[#]8212; Evet.



&[#]8212;Pavyonda kalıyor muydunuz?


&[#]8212;Biz de kaldık ama o kadar değil. Onlar daha uzak köylerden gelenlerdi. Devrek&[#]8217;ten gelenlerdi. Araba yoktu.



&[#]8212;Çalışmak istemeyenler oluyor muydu?


&[#]8212;Jandarma zorla alırdı köyden. Sopa, sille alırdı. Grubu tamamlayacaksın. Devrekliler&[#]8217;e çok zahmet yaptılar. Bizim buradakiler mecbur çalıştı. Onlara bir şey olmadı. Devrekliler, &[#]8220;mükellef kalksın biz, bir gün ocağa gelmeyiz&[#]8221; derlerdi.



&[#]8212;Mükelleften en çok Devreliler mi çekti?


&[#]8212;Devrekliler çok çektiler. Bartın, Ereğli, Kandilli, Çaycuma hepsi mükellefti. Ne zaman ki biz 950&[#]8217;de asker olduk, Demokrat Parti de kazandıydı. &[#]8220;Mükellef kalktı!&[#]8221; dediler. &[#]8220;İsteyen çalışır!&[#]8221; dediler. O zaman bizim yanımızda mahkumlar da vardı. Mahkum elbisesiyle ocağa girerlerdi. Bir günleri iki gün sayıldığı için, onlar gönüllü olarak çalışıyorlardı. Paralarını da çıkarken alıyorlardı. (Mahkumiyet bittiğinde). Adam 30 sene gün giymiş. &[#]8220;Ne yapayım?&[#]8221; diyor. Çıkarken para da verecekler onlara. Hep çalışırlardı. Şimdi Yenikuyu&[#]8217;nun olduğu yerde pavyonları vardı. Yemelerini orada yerlerdi. Orada yatarlardı. Sonra Menderes zamanında af çıktı. Mahkum kalmadı.



&[#]8212;Buranın köylüleri nerede çalıştılar?


&[#]8212;İhsaniye&[#]8217;de. Bu köyün insanları hep nakliyat işlerinde çalıştı.



&[#]8212;Laf lafı açıyor. Öteden beri madenleri yönetenler Zonguldak Köylüleri&[#]8217;ni &[#]8220;kazmacı köyü&[#]8221;, &[#]8220;domuzdamcı köyü&[#]8221; gibi sınıflara ayırmışlar. Hep kazmacılar aynı köyden çıkmış. Domuzdamcılar başka köyden alınmış. Babadan oğla bu böyle gitmiş.


&[#]8212;Öyle olur?



&[#]8212;Sizin köy nakliyeci köyü mü oluyor?


&[#]8212;Nakliyeci köyü. Evet.



&[#]8212;Kazmacı köyü niye hep kazmacı köyü olmuş?


&[#]8212;Şimdi onlar anlıyor ya... Bizim buradan olmaz o.



&[#]8212;Civar köylerde kazmacı köyü var mı?


&[#]8212;En çok Devrek. Yenice.







Mükellef İsmet Ateş



Sohbetimizi İsmet Ateş bölüyor. Ciğerlerini madende kaybetmiş bu emekli madenci daha sonra, yer üstünde görevlendirilmiş. 1939 doğumlu. 1954 yılında ocağa girmiş. TTK&[#]8217;nın nasıl zarar ettiğine şaşırıyor. &[#]8220;TTK&[#]8217;yı bir kazmacıya devretsinler, zarar eder mi bakalım?&[#]8221; diye feryat ediyor. Ciğerlerini kaybettiği yıllarda kuru lağım atılıyormuş. Kömür tozunun hiç bir zararının bulunmadığını söylerken kömürü incitmekten korkuyor sanırsınız. Ama onun ciğerlerini alan kahrolası taşın tozu. Kömüre ulaşmak için de yerin yedi kat altındaki taşları kırmak gerekiyor. Gerekli patlayıcıyı yerleştirmek içinse, kayanın yeterli ebatta oyulması. O zaman &[#]8220;şimdiki gibi&[#]8221; sulu lağım deliği nerde? &[#]8220;Kuru kuruya&[#]8221; deliniyor lağım delikleri ve patladığı zaman göz gözü görmüyor. Taş tozu ciğerlerini dolduruyor adamın. Maske desen hak getire.



İsmet Ateş, köylülerin anadan doğma seçilen meslekleri konusunda şunları söylüyor:


&[#]8220;Bir bilmiş kişinin yanına veriyorlar yeni geleni. Ustasının yanında alışır yani&[#]8221;.



&[#]8212;Şu anda gele gele ocakların kapatılmasına, özel sektöre devredilmesine geldik. Bazı kişilere satıyorlar. Siz eski bir madenci olarak, ciğerlerinizi ocaklara vermiş bir Zonguldaklı olarak ne düşünüyorsunuz?


&[#]8212;Özelleştirme Zonguldak&[#]8217;a yaramaz.



&[#]8212;Ne yapılacak?


&[#]8212;Ne yapılacak? Aç kalacak millet.



&[#]8212;Ya zarar?


&[#]8212;Kimin zararı? İşletmenin kendi zararı o. İşletme lüzumsuz yerlere masraf yapmış. Niçin yapmış? TTK bugün sofrayı kurmuş, yemek hazır, kaşık hazır, ekmek hazır. &[#]8220;Gel ye&[#]8220; diyor. Köylü acından ölecek. Yine de söylüyorum. Sofrayı kurmuş. Açmış hamuru. Teknede ekmek var. &[#]8220;Gel ye, otur!&[#]8221; diyor. &[#]8220;Tarafına yedir&[#]8221; diyor. Artık hangisi alacaksa? &[#]8220;Aç kalan aç kalsın, geberen gebersin&[#]8221; diye yapıyor bu işi. Bizim zamanımızda dünyalar kadar kâra geçerdi de, şimdi niye ziyana geçiyor?



&[#]8212;Siz ocaklarda ciğerlerinizi kaybetmiş bir madencisiniz. Bu meslek hastalığına nasıl yakalandınız, bize anlatır mısınız?


&[#]8212;Anlatayım. Benim işe girdiğim zaman kuru lağım vardı ustam. Yedi sene böyle çalıştım. Su altında çalışıyordum. Çizmeyi boşalttığım zaman su akıyordu. Boşaltıyorum; yine doluyor, yine giriyordu. Efendi, bir de postayı küreğinen dolduruyorum. Zonguldak&[#]8217;ta oturuyorum. Saat 24:00&[#]8217;de dışarıya çıkıyorum. Bir saat sonra araba geliyor. Saat 01:00&[#]8217;de. O yaşla, o ıslakla sen kalırsan o yağışın, o karın altında, o soğuğun altında ne olursun?



Abdullah Kırık söze giriyor:


&[#]8212;Öyle öyle. Hep öldüler, hep!..



İsmet Ateş:


&[#]8212;Ne kuru lağımı, sulu lağım bile yemez. Kuru lağım. 425&[#]8217;in tumbasını ben deldim. Lağım patladığı an, 15 metre hiç bir yere gidemezsin. İstersen kalma. Orası bittikten sonra beni ana yola verdiler ama, iş bitmiş. Doktor da dedi bana, &[#]8220;boğulmuşsun&[#]8221; dedi, &[#]8220;yavrum, boğulmuşsun&[#]8221; dedi. 15&[#]8217;e 15 bir yer. Orayı deldim ben. İnanın göz gözü görmüyor. Elimle tutuyorum yerleri. Simsiyah. O tozun içine girilir mi arkadaş? Ama, öyle olsa da öleceğiz. Böyle olsa da öleceğiz. Şimdi kömür yok diyorlar. İhsaniye&[#]8217;de kömür yüzeyde yahu. Burdan iki saat yürü, kömür yüzeyde. Yok diye bir şey yok.



Benim zamanımda EKİ kardaydı. Benden sonra işittim ki, İstanbul&[#]8217;da 200 tane manav, dükkancı kazmacı yevmiyesi alıyor burdan. Bunlara dikkat et. Bunlar meydana çıkıyor beyefendi. İşitmediniz mi? Bu EKİ niçin zarar etmesin arkadaş? Benim lağımdaki hakkımı verecek ona, sonra da zarar ediyor olacak. Zamanında beş dakika için benim yevmiyem sıfır oldu. Geri çevirdiler beni. Bir defa, devlet seni beni değil, kendi çıkarını düşünüyor. &[#]8220;Buraları özelleştirirsem şu kadar kar ederim diyor.&[#]8221; Ama öyle değil. İşte devlet biziz. Biz kendimizi savunmazsak başkası bizi savunmaz.



İşte şimdi işin rengi değişiyor. Hasan Kılıç:


&[#]8212; Sen nasıl devletsin? Diye soruyor.



İsmet Ateş:


&[#]8212;Bunu topluma kazandırmak lazım. Sahip çıkmak lazım.



Hasan Kılıç:


&[#]8212;O zaman bütün Türkiye&[#]8217;nin halkına, devlet, hükümet özelleştirme konusundaki fikrini sorması lazım. Bu konuda seçim yapması lazım. Referandum yani. O vakit senin dediğin olur işte.



İsmet Ateş:


&[#]8212;Ben bir şey yapılsın istemiyorum. Ben ona karşıyım. Bu işi kötü niyetliler yapıyor. Üretim yapan bir müessese, iş yapan bir müessese zarar etmez. Varsa karşıma çıksın. Şu ocakları bir kazmacıya devretse zarar eder mi?Soruyorum. Mümkün değil. Bir işçi bir akşamda 7 ton kömür çıkarıyordu. Bu vardiyada bir kazmacı 7 ton 5 ton kömür çıkarırsa bu işletme zarar eder mi?



Adam ocaktan çıkıyor. Cephanelik gibi. Kapsülleri beline doldurmuş. Ocakta sigara içiyor. Niye denetlemiyorsun?



VE SÖYLEŞİNİN ARDINDA BİR DİZİ SORU&[#]8230;


[*]Maden işçisine verilen eğitim neydi?


Babasından kazmacılığı öğrenmesi!..


[*]İstenen ne oldu?


Canı, kanı.


[*]Şimdi istenen ne?


Aç kalış. Kölelik!..


[*]Olur mu?


Zaman gösterecek.


[*]Bu yazıları niye yazıyorsun?


Vicdanen rahatsız olduğumdan, yurttaşlık görevim nedeniyle.


[*]Senden başka rahatsız olan yok mu?


Çoooooooooooooooook!..


Editör: Pusula Gazetesi