ZKÜ Konferans Salonu´nda düzenlenen ´Günümüzde Ermeni Sorunu´ konulu konferansa Zonguldak Vali Yardımcısı Fethi Özdemir, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. AVİM Başkanı Engin Lütem, Ermenilerin Osmanlı Devletinde birçok kurumda görev yaptığını, padişahın hazinesini dahi yönettiğini, Türklerle uyum içerisinde yaşarken dış güçlerin etkisiyle bu uyumun bozulduğunu söyledi. Soykırım iddialarının doğru olmadığını vurgulayan Lütem, Ermenilerin Suriye topraklarına sürgün edilirken çeşitli nedenlerle
öldüğünü ancak öldürülmediklerini kaydetti. Fransa´da bir davette karşılaştığı Ermeni bir gençle arasında geçen diyaloğu anlatan Engin Lütem, "Kadınla konuşuyoruz. Çok güzel Fransızca konuşuyor. ´Ermenice biliyor musunuz?´ diyorum. Bilmiyor ama ´Ben soykırıma uğramış bir halkın mensubuyum´ diyor. Yani gerçek kişiliğini, soykırım efsanesine mensup olmakta buluyor. Bu çok kompleks, çok ciddi bir sosyal psikolojik durum. Onun için benim ODTÜ´de verdiğim derslerde bir saatten fazla süreyi Ermeni
sorunun psikolojik boyutuna ayırıyoruz. Bu psikolojik boyutu küçümsediğimiz sürece bu işten başarı elde edemeyiz. Diasporada müthiş bir inanç haline gelmiş bu konu. Yani ikinci bir din gibi bir şey olmuş. Bu tabii beyin yıkamanın sonucu" diye konuştu.

ERMENİ SÜRGÜNÜ
Sürgünün 1. Dünya Savaşı´nın olduğu dönemde gerçekleştiğini hatırlatan Lütem, sürgünün sebebinin ise düğmeye basılmış gibi ardı ardına patlak veren Ermeni isyanları olduğunu ifade etti. Sürgünlerde ölen Ermeni sayısının iddia edildiği gibi 2.5 milyon kişi olmasının mümkün olmadığını vurgulayan Lütem, şunları kaydetti:
"Özellikle savaş koşullarını yaşandığı Osmanlı´da çıkan Ermeni isyanları bastırılırken bir takım insanlar ölüyor. Ermeniler bunu Avrupa´ya ´Türkler, Ermenileri, kılıçtan geçiriyor, soykırım yapıyor´ diye yansıtıyor. Göç ettirme anlamına gelen tehcir konusu ise Osmanlı´nın hem savaşla hem de isyanlarla uğraşmamak için Ermenilerin bulundukları yerden çıkartılmasını öngören politika gündeme geldi. Bir şekilde benimsendi ve Ermeni sürgünü olarak da belirtilen çıkarma işlemi başlatıldı. Anadolu´daki
Ermenilerin büyük bir kısmı, Suriye taraflarına gönderildi. Ermeni Diasporası, bunu da ´Ermeniler, ölsün diye sürülüyor´ şeklinde yansıttılar. Ama o günkü koşullara göre düşünüldüğünde, soykırım ile alakası olmadığı, Ermenilerin bu bölgede iskan yani yaşamaları için gönderildiği net bir şekilde görülüyor. Savaş koşulları, ağır hava koşulları, yolların ve imkanların bulunmaması, salgın hastalıklar gibi nedenlerden bazı Ermeniler ölmüş, tabi göç eden Ermenilere, Kürt ve Arap aşiretlerinin soygun amaçlı
saldırıları da olmuş. Burada da kayıplar olmuş. Bir kısım Ermenilerin ölmesi mümkün ama bugün iddia edildiği gibi 2.5 milyon Ermeni´nin ölmesi mümkün değil. Bu, bir Ermeni´nin birden fazla defa ölmesi demektir. Çünkü o dönemde Anadolu´da yaşayan Ermeni sayısı, bu rakamın yarısı kadar bile değil. Bazı ciddi araştırmacılar 500 bin Ermeni´nin öldüğü rakamlarına ulaşıyor. Ama bu rakam da o savaş döneminde ölen Ermeni sayısı. Katledilen, öldürülen Ermeni sayısı değil. Bunların içerisinde Ermeni
kayıtlarında geçen Kürt ve Arap Aşiretleri´nin öldürdüğü 8-10 bin kişi de dahil. Yaptığım çalışmalarda ise savaş koşullarında 465 bin Ermeni´nin ölümünü tespit ettim. Bu tamamen nüfus azalmasıdır. Yani savaş öncesi Ermenilerin sayısından savaştan sonraki Ermeni sayılarını çıkardığımda bu rakama ulaştım. Bu rakamın 1.5 milyon kişi olarak gösterilmesi bile çok komik. Ermenilerin ilk kaynaklarında bile 300 bin kişi geçiyordu. Daha sonra bu rakam 600 bine çıktı. Sonra 1 milyon kişiye, daha sonra 1.5
milyon kişiye, son olarak ise 2.5 milyon kişiye çıktı. Müthiş bir şişirme söz konusu."
Ciddi araştırmacıların kaynaklarında geçen 500 bin Ermeni öldüğünün altını çizen Lütem, bu sayının da büyük olduğunu fakat o dönemlerde ölen Osmanlı sivil vatandaşlarının sayısı ile karşılaştırıldığında ise çok az olduğunu kaydetti. Lütem, "Ciddi olarak geçen 500 bin Ermeni´nin ölümü ise çok büyük bir rakam doğru ama bu rakam öldürülen değil, ölen Ermeni sayısı. Bu 10 senelik savaş döneminde ise Osmanlı´nın sivil vatandaş ölümü ise 2.4 milyon kişidir" dedi.

"TOPRAK KAYBI, BUGÜNKÜ TÜRKİYE´DE HAYAL"
Lütem, soykırım iddialarının yıllardır sistematik olarak gündeme geldiğini belirtirken, Ermenilerin toprak talep etmeleri için hukuki hiçbir hakkı olmadığını vurguladı. Ermenilerin, dünya genelindeki yoğun lobilerine rağmen bugünkü Türkiye´den toprak alma hedeflerinin hayal olduğunu belirten Lütem, bu sorunu bazı ülkelerinde Türkiye´ye baskı aracı olarak kullandığını ifade etti. Lütem, "Ermeni sorunu, zaman zaman kaybolur gibi gözükse de, devamlı bir mevcudiyeti olan bir sorun. Günümüzdeki Ermeni sorunu,
soykırım iddialarından yararlanarak, Türkiye´den büyük miktarda tazminat almak, mümkünse de, Türkiye´den Ermenistan´a verilmek üzere toprak almaktır. Bugünkü koşullarda, Türkiye´nin bugünkü durumu devam ettiği sürece böyle bir şey olamaz. Ama Türkiye birlik ve bütünlüğünü kaybettiği zaman, bu veya başka senaryolar yoğunluk kazanabilir. Madem ki güçlü bir Türkiye var, ihtimal yok, ´Niye fazla ilgilenelim´ gibi bir düşünce de, son derece yanlıştır. Çünkü sistematik olarak, Türkiye ile bu hususta
uğraşılmaktadırlar. Ve uğraşma tarihi de zannedildiği gibi yeni zamanlarda değil, çok eskilere gider. Bu senaryon değişmesi için 1965´ten beri uğraşıyoruz. Bu andan itibaren önce diasporada, çünkü o zaman bağımsız Ermenistan yoktu. Sonra da 1991-92´den itibaren de Ermenistan ile girdiğimiz bu sistematik uğraşıya zaman zaman bazı devletlerin de katkıları var. O devletler de, bu konuyu Türkiye üzerinde, bir baskı aracı olarak kullanmaya çalışıyorlar. Mesela, bazı AB ülkeleri, Türkiye´nin AB
üyeliğine karşıdır. Onun için bir çok argüman geliştirmiştir. Onlara ilaveten bunu da kullanmak ister. Türkiye zaman zaman bu konuyla çok ciddi suretle, uğraşmak zorunda kalıyor" dedi.

"SORUNUN ASIL SEBEBİ ASİMİLASYON"
Ermeni sorununun asıl sebebinin ise diaspora Ermenilerinin ikinci kuşağında başlayan asimilasyon olduğunu vurgulayan Lütem, "Diaspora Ermenilerinin ikinci kuşağında belirgin olmasa da bir asimilasyon ve erime var. 3 kuşakta ise, bu asimilasyonun çok arttığını görüyoruz. Birçoğunun Ermenice bile konuşmadığını görüyoruz. Bu asimilasyon, 3 Ermeni kuruluşunu önemli derecede etkiledi. Bunlar, birincisi Ermeni kilisesi, ikincisi Ermeni siyasi partileri, üçüncüsü ise Ermeni hayır kurumlarıdır. Bu üç kurum için
asimilasyon hayati önem taşıyordu. ´Öyle bir şey bulalım ki, bunları bir arada tutalım´. Kültürel olarak asimile oluyorlar ama ermeni kimliğini de muhafaza edebilsinler. Bunun için bir formüller aradılar. Maalesef insanlar sevgi etrafında birleştirmek çok güçtür ama insanları bir kin, nefret etrafında birleştirmek çok daha kolaydır. Kim o, kin ve nefret. Türkler, Türk Devleti. O kadar. Bunu 1940´ların ikinci yarısından sonra, bunu muntazam bir şekilde, Ermeni okullarında, spor kulüplerinde, diğer yerlerinde
özellikle kiliselerinde gençlerine aşılaya, aşılaya, onlarda ikinci kimlik oluşturmuşlar. O zamanki Türkiye bunun pek farkında değil. O da bizim kusurumuz sayılabilir" diye konuştu.

"YILLIK PROPAGANDA BÜTÇELERİ, 200 MİLYON DOLAR"
Ermenilerin terör boyutuna varan propagandalar yaptıklarını kaydeden Lütem, propagandaların tam maliyetinin tespiti mümkün olmasa bile en az 200 milyon dolarlık yıllık maliyetin bilindiğini söyledi. Ermenilerin, özellikle konulu sinema ve televizyon filmlerinde ile ermeni soykırım iddialarını işleyerek, geniş kitlelere ulaştıklarını anlatan Lütem, şöyle devam etti:
"Orda bir düğme var, oradan basılıyor. Ermeni tezleri savunan kitapların sayılarında artış var, konferanslarında bir artış var. 33 diplomat ve ailesinin öldürecek Ermeni terörüne varan propaganda yürütüyorlar. 1986 yılından sonra ermeni faaliyetlerinin siyasallaştığını görüyoruz. Burada, kitaplar, makaleler, kongre konferanslar, sempozyumlar, soykırım sergileri, belgesel ve TV filmleri, romanlar, hikayelerle propaganda yapıyorlar. Bunların arasında ödül kazananlar var. Büyük filmler var. Bölümler halinde
çekilen konulu sinema filmleri var. Belgesel filmden bahsetmiyorum. Çok var ama bunlar az kişiye hitap eder. Ama konulu filmler, çok daha geniş kitleleri etkiler. Böyle bir propaganda içerisindeler. Yaptıkları propagandanın maliyetini bulmak çok güç. Ciddi gibi görünen bazı çalışmaları var. Dünyada her sene 200-300 milyon dolarlık bir bütçeyi sırf bu propagandalar için sarf ettiklerine dair bazı çalışmalar var. Ama onları çok ciddi bir şekilde tartsanız, çok eksik olduklarını görünsünüz. Eksik, çünkdeü
bilgi yok."

"TBMM İDDİALARI ONAYLASA DA ANLAMI YOK"
Lütem, dünya genelinde 20 ülkenin parlamentosunda Ermeni soykırımı iddialarının kabul edildiğini, fakat bunun hukuki bir değerinin olmadığını söyledi. TBMM´nin de iddiaları kabul etmesi halinde hiçbir hukuki anlamın olmayacağını vurgulayan Lütem, "Çoğu Avrupa´dan 20 ülke parlamentosunda Ermeni soykırımı kabul eden karar almış. Bu kararları alıyorlar ama uygulanma şansı yok. Çünkü bir ülke parlamentosu, ´Ermeni soykırımı olmuştur´ derse hiçbir şey olmaz. Bir olayın, soykırım olup olmadığına, ancak bu
işle ilgili mahkeme karar verir. Parlamentoların onaylaması hiçtir. Hukuken değeri sıfırdır. Daha uçuk kaçık bir şey söyleyeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisi ´Evet Ermenilere 1915´de soykırım uygulanmıştır´ diye bir karar alsa, o kararın da hukuki değeri sıfırdır. Çünkü soykırım ile ilgili özel, 1948 yılında yapılmış, uluslararası bir sözleşme var. Bu sözleşme hali hazırda bugün bir 50 kadar devlet tarafından onaylanmış, kabul edilmiştir. Bu devletlerin arasına Türkiye ve Ermenistan da dahil" diye
konuştu.
Lütem´in konuşmasının sonuna doğru ise ses sisteminde kısa bir süren bir arıza oluştu. Arızanın düzeltilmesinden sonra konuşmasına devam eden Lütem, "Bu kadar çok Ermeni telaffuzuna, ses sistemi bile dayanamadı" diyerek, sözde iddialara atıfta bulundu.
Editör: Pusula Gazetesi