Tiroit bezi hastalıkları çeşitlilik gösteren ve toplumumuzda sıklıkla karşılaştığımız hastalıklardandır. Vücudumuzda çok önemli görevi olmasının yanı sıra tiroit bezinin hastalığı aslında pek çok organımızın çalışmasını da etkilemektedir.

Nasıl mı?

Bazen veremediğimiz kilolarımızın sebebi olurken bazen de kilo alamamanın nedeni olabiliyor. Yani metabolizmamızın hızı üzerinde etkili olabiliyor. Hatta gebelik(gebe kalamama, düşükler...) veya bebeğin zeka gelişimi üzerinde de etkili. Sürekli halsizlik ve yorgunluk hallerimiz, duygu durum değişikliklerimizin de (sinirlilik, depresyon...)sebebi belki de tiroit bezi hastalığımızla alakalı olabilir.

Hastalığın teşhisinden tedavisine beslenmemize kadar pek çok sorunun cevabı bu röportajımızda mevcut. Tek tek ele aldığımız tüm tiroit bezi hastalıkları hakkında bilinmesi gerekenler ile ilgili ZBEÜ Genel Cerrahi AD Meme ve Endokrin Cerrahisi birimi öğretim üyesi sayın Prof. Dr. Ali Uğur Emre'ye katkılarından dolayı teşekkür eder, keyifli okumalar dilerim..

Ecz. Esra Geyikli: Tiroit bezi nedir, nasıl çalışır?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Tiroit bezi boyun bölgemizde soluk borusunun önünde ve her iki yanında yer alan kelebek şeklinde bir endokrin (hormon salgılayan) bezdir. Her ne kadar küçük bir bez olsa da ürettiği tiroit hormonu nedeniyle vücudumuzda gerçekleşen birçok olayın düzenleyicisidir. Genel olarak baktığınızda nefes alışımızdan kalp atışımıza, sinir sistemimize, kas gücümüze, vücut ağırlığımıza ve ısımıza birçok sistemimizin çalışmasında düzenleyici bir rolü bulunmaktadır. Metabolizmamızı doğrudan etkilemektedir. Tiroit bezi yiyeceklerle vücuda alınan iyotu kullanarak iki temel tiroit hormonunu oluşturur. T3 ve T4 olarak isimlendirilen bu iki hormonun etki mekanizması aynı ancak etki güçleri farklıdır. Tiroit bezi işte bu hormonların üretilmesi, depolanması ve gerekli olduğunda kan dolaşımına salınması işini yapmaktadır.

Ecz. Esra Geyikli: İyotun önemi nedir, günlük iyot ihtiyacı nasıl belirlenir, besinlerle yeterli miktarda alınabilir mi?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: İyot insan vücudunda üretilemeyen ve mutlaka dışarıdan alınması gereken bir mineraldir. Vücuttaki iyotun %80'inden fazlası tiroit bezinde depolanır ve tiroit hormonu sentezinde kullanılır. İyota olan ihtiyacımız daha anne karnında iken başlar. Fetüsün büyümesi, kemik ve beyin gelişimi için de tiroit hormonu ve dolayısıyla iyot gereklidir. Yeni doğan, çocukluk dönemlerinde de iyot tiroit hormonunun sentezi ve metabolizmamızın normal çalışması için gereklidir. İyot eksikliği zeka geriliğinin önlenebilir ve yaygın görülen bir nedenidir.

Günlük iyot ihtiyacımız aslında çok küçük miktarlardadır. Mikrogram düzeyinde olan bu ihtiyaç erişkin bir insanda günde 150 mikrogram kadardır. Gebelikte ihtiyaç artar ve 250 mikrograma kadar çıkabilir. Bir insanın hayatı boyunca ihtiyaç duyduğu toplam iyot miktarı bir çay kaşığını geçmez. İyotun önemi göz önüne alındığında bu küçük miktarlara dahi ulaşamama durumunda iyot eksikliğinin önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacağı şüphesizdir. İyotun yeterli miktarda alınamaması gibi yüksek oranlarda alınması da mide ve tiroit sorunları yanında tat değişikliklerine de neden olabilir.

İyot ihtiyacımızı besinler yoluyla karşılarız. İyot açısından en zengin besinler deniz ürünleridir. Özellikle tuzlu su balıkları ve yosunlar bu açıdan değerli bir kaynaktır. Et ve süt ürünleri de hayvanların iyot alımının yeterliğine göre insanlar için bir iyot kaynağı olabilir. Bitkilerde az miktarda da olsa iyot sağlar. Birçok ülke gibi ülkemizde de özellikle Doğu Karadeniz ve Göller Bölgesinde olmak üzere toprakta iyotun az oluşu nedeniyle yeterli miktarda iyot besinlerle alınamamaktadır. Bu durumda en iyi iyot kaynağı ülkemizde de 1998 yılından beri uygulanan iyotlu sofra tuzu kullanımıdır. Toplumların ortalama tuz kullanım oranları bilindiğinden bu miktar içerisinde gerekli iyotun katılarak verilmesi kolay, ucuz ve başarılı bir metottur. Kaya tuzları iyot içermemektedir. Bu arada günlük tuz kullanımının da 5 gr olması gerektiğini, bunun ülkemizde 10 gramın üzerinde olduğunu da hatırlatalım.

Ecz. Esra Geyikli: Tiroit bezi hastalıkları nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Tiroit bezinin hastalıkları belirli başlıklar altında toplanabilir. Bunlar tiroit bezinin hormon üretme miktarına bağlı olarak ortaya çıkan hipertiroidi ya da halk arasında adlandırıldığı şekilde zehirli guatr veya hormon azlığında ortaya çıkan hipotiroidi olabilir. Bunların yanında tiroit bezinin vücutta üretilen bazı maddeler ile oluşan yangısı sonucu görülen bir nevi iltihabi hastalıkları bulunmaktadır. Bu hastalıklar da tiroidit olarak adlandırılır ve bezin fazla ya da az hormon salgılamasına neden olabilir. Son olarak da tiroit bezinde oluşan büyümedir. Guatr olarak adlandırılan bu büyüme tüm bezde olabildiği gibi çoklukla görüldüğü şekliyle nodüller biçiminde de olabilir. Bu nodüllerin bazısı hipertiroidiye neden olurken bazısı zararsız bazısı ise tiroid kanseri nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Ecz. Esra Geyikli: Guatr nedir, belirtileri ve tedavisi nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Guatr en basit tanımı ile tiroit bezinde meydana gelen büyümedir. Normal şartlarda tiroit bezi boynumuzda görülmez. Ancak bezin boyutlarının artması sonucunda uzak mesafeden de fark edilecek boyuta ulaşabilir. Bezin bir bütün halinde büyümesi diffüz guatr olarak adlandırılır ve genellikle iyot eksikliği sonucu ortaya çıkar. Bu hastalarda hormon miktarı yeterli olduğu sürece tek bulgu boyunda görülen şişlik olabilir. Bu aşamadan sonra geriletmek mümkün olmasa da yeterli iyot sağlanması ve gerekli görüldüğünde tiroit hormonu takviyesi ile ilerleme durdurulabilir.

Bir diğer guatr tipi de nodüler guatrdır. Adından da anlaşılacağı üzere bu hastalıkta tiroit bezi içerisinde nodüller oluşmaktadır. Bu nodüller büyüyerek çevre dokulara bası yapabilir, aşırı hormon salgısı ile hipertiroidi bulguları verebilir ya da dışarıdan görünerek kendisini belli edebilir. Nodüler guatrın tedavisi nodüllerin özelliklerine göre değişiklik göstermektedir.

Ecz. Esra Geyikli: Hipertiroidi nedir, belirtileri ve tedavisi nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Hipertiroidi kan dolaşımımızda normalin üzerinde tiroit hormonu bulunma halidir. Tiroit bezinin tamamının etkilendiği ve kontrolsüz bir şekilde tiroit hormonu salgıladığı bir durum olan Graves hastalığı hipertiroidinin en sık karşılaşılan nedenidir. Bu hastalıkta vücudun tiroit bezine karşı ürettiği antikor denen maddeler nedeniyle tiroit bezi sürekli hormon salgılamak üzere uyarılır ve bunu dengelemek üzere sahip olduğumuz mekanizmalar etkisiz hale gelir. Yine daha nadir görülen ve tiroit bezi içerisindeki bir veya daha fazla tiroit nodülünün değişime uğrayarak bağımsız ve kontrolsüz olarak hormon ürettiği hipertiroidiler ve tiroit bezinin iltihabi hastalıklarında görülen dönemsel hipertiroidi durumları da mevcuttur.

Hipertiroidinin bulguları tiroit hormonunun etkilerinin yoğun şekilde görülmesi ile ortaya çıkar. Bu bulgular sinirlilik, kilo kaybı, ellerde titreme, terleme, çarpıntı, kalp hızında artış, barsak hareketlerinin hızlanması, adet kanamalarında düzensizlik, saçlarda incelme ve kolay kırılma şeklindedir. Bazı Graves hastalarında gözlerde öne doğru çıkma sonucu oluşan göz bulguları da görülmektedir. Tiroit hormonunun metabolizmayı artırması neticesinde ortaya çıkan bu bulgularda özellikle kalp üzerindeki etkiler önemlidir. Kalp atışlarında düzensizlik ve kalp yetmezliğine kadar giden sonuçları olabilir. Özellikle yaşlı hastalarda risk teşkil etmektedir.

Hipertiroidinin tedavisinde nedene yönelik tedavi yaklaşımları yapılır. İltihabi tiroit hastalıkları sonucu ortaya çıkan hipertiroidilerde bu dönem içerisinde hormonun vücutta, özellikle kalp üzerinde yarattığı etkileri azaltacak ve hormon üretimini baskılayacak ilaçlar kullanılır. Graves hastalarında birkaç tedavi yöntemi mevcuttur. Bu hastaların az da olsa bir kısmı hormon üretimini baskılayan ilaçlarla normal düzeye geldikten sonra ilacın kesilmesiyle yine normal hormon düzeyleri ile hayatlarına devam edebilmektedirler. Ancak bu hastalarda hipertiroidi tekrar edebilmektedir. Kalıcı tedavi için uygun hastalarda radyoaktif iyot ya da bilinen adıyla atom tedavisi bir alternatiftir. Bu yöntemle hastaların %80 inin üzerinde ameliyatsız tedavi mümkün olmaktadır. Tedavinin başarıya ulaşma süresi 3 ile 6 ay arasındadır. Gebe ya da erken dönemde gebelik düşünen hastalarda, tiroid bezinin soluk veya yemek borusuna bası yaptığı hastalarda, tiroid bezinde şüpheli nodülleri olan hastalarda radyoaktif iyot tedavisi uygun değildir. Bu hastalarda ve iyot tedavisi istemeyen hastalarda ve tiroid bez boyutu büyük olan hastalarda cerrahi tedavi en uygun seçenektir. Cerrahi tedavide bezin aşırı hormon salgılayan bölgesine yönelik olarak ameliyatla tiroid bezinin çıkartılması gerekmektedir. Graves hastalarında ve boynun her iki tarafındaki tiroid lobunda sorun olan hastalarda bezin tamamı alınmaktadır. Tek tarafta aşırı hormon üretimi olan hastalarda tek tarafın çıkarılması yeterli olmaktadır.

Ecz. Esra Geyikli: Atom tedavisi nedir kimlere uygulanır?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Atom tedavisi az önce bahsettiğim gibi Graves hastalarında ve kanser olasılığı olmayan nodüllerinden aşırı hormon salınımı olan hastalarda hipertiroidiyi tedavi etmek için kullanılmaktadır. Vücuda zararı olmayan ama iyot molekülüne bağlandığı için doğrudan hormon salgılayan tiroit hücrelerince alınan radyoaktif madde sayesinde bu hücrelerin ortadan kaldırılması sağlanmakta ve tedavi edilmektedir.

Bazı tiroid kanserlerinde ameliyatla tiroit bezi ve varsa yayılım olan lenf bezleri çıkarıldıktan sonra tespit edilemeyen kanser hücrelerinin yok edilmesi ve hastalığın tekrar etmesinin önlenmesi amacıyla da atom tedavisi uygulanmaktadır.

Ecz. Esra Geyikli: Hipotiroidi nedir, belirtileri ve tedavisi nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Hipotiroidi tiroid hormon düzeyinin normal sınırların altında olması durumudur. Genellikle otoimmün olarak adlandırılan ve vücudun kendi tiroit bezini harap etmesi neticesinde azalan tiroit hücreleri nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Hashimoto tiroiditi adı verilen bu durum hipotiroidinin en sık nedenidir. Guatr ameliyatı geçiren ve ameliyat sonrası yeterli miktarda hormon almayan hastalarda da hipotiroidi ortaya çıkar. Hekim önerileri dışında yüksek miktarda antitiroid, yani tiroit hormon üretimini baskılayan ilaçlar kullanan hastalarda da hipotiroidi görülebilmektedir.

Hipotiroidi hastaların hayat kalitelerini belirgin şekilde etkileyebilir. Hastalarda yorgunluk, halsizlik, uykuya meyil, kabızlık, depresyon, kalp hızında yavaşlama ve kalp yetmezliği, adet düzensizliği ve cinsel aktivite bozuklukları ortaya çıkabilmektedir.

Tedavide tiroit baskılayıcı ilaç kullanan hastalarda ilaç dozunun ayarlanması gerekir. Diğer hastalarda hekimin belirleyeceği dozlarda tiroit hormon ilaçları ile yerine koyma tedavisi verilir. Sentetik tiroit hormonu ile hastalar normal hormon düzeylerine getirilerek tedavi sağlanır. Doz ayarlanması ve takibi için belirli aralıklarla hormon düzeylerine bakılmalıdır. Bu hastaların ilaçlarını ömür boyu kullanmaları gerekmektedir.

Ecz. Esra Geyikli: Haşimoto nedir, belirtileri ve tedavisi nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Haşimoto hastalığı ilk bulan Japon bilim insanının adıyla anılan ve tiroit bezinin vücutta ortaya çıkan antikor denen maddelerin tetiklediği bir mekanizmayla tahribatı neticesinde oluşan bir hastalıktır. Bu tahribat neticesinde bezin hormon üretme kapasitesi düşer ve hastalar hastalık süreci içerisinde bir dönemde hipotiroidiye girerler.

Hastalığın kendine özgü bir bulgusu olmayıp hipotiroidi gelişmesi neticesinde yapılan tetkiklerle tanı konur. Bazı hastalarda hipotiroidi gelişmeden yani hormon düzeyleri normal sınırın altına düşmeden başka nedenlerle yapılan tiroit hormon tahlillerinde tiroit hormonu üretimini uyaran TSH hormonunun artmış olmasının tespiti neticesinde antikorların ortaya konması ile de erken tanı konulabilir.

Haşimoto hastalığının tedavisinde azalan hormon üretimini desteklemek üzere tiroit hormonu ilaçlarının verilmesi esastır. Hastalık ilerleyici olabildiğinden verilen hormon miktarının da artırılması gerekeceğinden aralıklı olarak hormon düzeylerine bakılmalıdır.

Haşimoto hastalarında nodül gelişimi de olabilmektedir. Bu nodüllerde kanser oluşma ihtimali nedeniyle nodüllerinde yakın takibi yapılmalıdır.

Ecz. Esra Geyikli: Tiroit hastalıkları gebeliği nasıl etkiler?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Hipotiroidinin gebe kalmayı zorlaştırdığı, hiper ve hipotiroidinin gebelerde düşüklere neden olabildiği bilinmektedir.

Ecz. Esra Geyikli: Gebelik öncesi ve gebelikte yapılması gerekenler nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Gebelik önce tiroit hormon bozuklukları olan ve bilinen hastaların hormon düzeylerinin normal sınırlara getirilmesi gerekir. Hipotiroidi bazen gebe kalamamanın tek nedeni olabilmektedir. Tiroit hormon düzeylerinin normale getirilmesi sağlıklı bir gebelik için gereklidir. Hipertiroidi tanısı olan bir hastanın gebelik öncesi tedavisinin yapılması da daha uygun bir yaklaşımdır. Gebelik sırasında annede artan bazı gebeliğe özgü hormonlar ve diğer nedenlerden dolayı tiroit hormon mekanizmasında da değişiklikler olur. Annenin ve bebeğin gereksinimini karşılamak için iyot alımının artırılması gerekir. Gebeliği takip eden hekim bu konuda gerekli düzenlemeyi yapar.

Gebelik sırasında tespit edilen hipotiroidi durumlarında ağızdan tiroit hormonu takviyesi ile tedavi sağlanır. Hipotiroidinin fetüsün fiziksel ve beyinsel gelişimini kötü yönde etkileyeceği unutulmamalıdır. Hipertiroidi durumunda hormon baskılayıcı ilaç kullanır. Burada ilaç tercihi hekim tarafından yapılmalıdır. Gebelikte kullanılması durumunda bebekte anomali riskini artıran ilaçlardan kaçınılmalıdır. Gerekli durumlarda gebeliğin ilk 3 aylık dönemi geçtikten sonraki 3 ay içerisinde ameliyat yapılabilir. Son üç aylık dönem yine acil olarak gerekmedikçe cerrahinin önerilmediği dönemdir.

Ecz. Esra Geyikli:Tiroid nodülleri nasıl oluşur, kanser riski taşır mı?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Tiroit nodülleri bez içerisinde bazı hücrelerin farklı büyüme göstererek bir yumru haline gelmeleri sonucu oluşur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bu nodüller tek bir nodül şeklinde bulunabildiği gibi çoğunlukla olduğu şekilde çok sayıda ve değişik boyutlarda ve yapıda olabilir. İyot eksikliğinin nodül oluşumunu artırdığına dair bulgular vardır.

Nodüllerin çoğunluğu zararsız oluşumlardır. Birçoğu belirti vermeden yapılan muayeneler ve ultrasonografilerde tespit edilir. Büyük boyutlara ulaştıklarında dışarıdan görünerek estetik problem yaratabilir ya da nefes borusuna veya yemek borusuna bası yaparak nefes darlığı ya da yutma güçlüğü şeklinde bulgu verebilir. Bir kısmı da daha önce belirtildiği gibi fazla hormon üretir ve hipertiroidiye neden olur.

Tiroit nodüllerinin önemi az da olsa bir kısmının kanser olmasıdır. Bir kısım nodülde de zaman içerisinde kanser gelişebilmektedir. Bu nodüllerden gelişen kanserlerin tedavi edilmesi gerekir. Ultrasonografi şu anda bu riskli nodüllerin değerlendirilmesinde kullanılan en değerli görüntüleme yöntemidir. Ultrason özelliklerine göre hangi nodüllerde kanser olma ihtimalinin yüksek olduğu değerlendirilir ve buna yönelik tanısal çalışmalar yapılır. Nodüllerin kanser içerip içermediğine yönelik tanısal yaklaşım iğne biyopsisidir. Nodüllerin ultrasonografik yapısal özellikleri ve boyutları göz önüne alınarak gerekli görülen nodüllere iğne biyopsisi yapılmaktadır. Bu işlem nodül içerisine bir iğne ile girilerek hücre örnekleri alınması ve bu hücrelerin patolog tarafından kanser özellikleri içerip içermediklerinin tespiti esasına dayanır. Hücresel özellikleri kanser ihtimali düşündüren nodüllere uygun cerrahi işlem yapılır.

Ecz. Esra Geyikli: Tiroid ameliyatı (tiroidektomi) kimlere yapılır?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Ultrasonografinin yaygın kullanılmadığı geçmiş yıllarda yeterli değerlendirme yapılamadığından tiroit nodülü olan hemen hemen tüm hastalar ameliyat edilmekteydi. Günümüzde ise sadece kanser olduğu tespit edilen ya da yüksek şüphe uyandıran nodüller ve iyi huylu olsa da hastaya rahatsızlık veren veya hipertiroidi yaratan nodüller nedeniyle tiroit bezi ameliyatları yapılmaktadır.

Tiroit ameliyatları tüm bezin alınması şeklinde olduğu gibi bezin sadece bir yarısının alınması şeklinde de olabilir.

Ecz. Esra Geyikli: Tiroit ameliyatlarından sonra ortaya çıkabilecek sorunlar nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Her ameliyatın olduğu gibi tiroit ameliyatlarının da ortaya çıkabilecek komplikasyonları vardır. Ameliyat sonrası erken dönemde olabilecek sorunlardan en önemlisi ameliyat alanında oluşabilecek kanamalardır. Özellikle büyük tiroit bezi olan ve kan sulandırıcı ilaçlar kullanan hastalarda bu önemlidir. Nadir de olsa böyle bir durumda tekrar kanamayı durdurucu bir cerrahi gerekebilir.

Tiroidektominin en önemli komplikasyonlarından biri sinir hasarıdır. Her iki tarafta olmak üzere tiroit bezinin hemen altında beze bitişik seyreden ve ses tellerinin hareketini sağlayan sinirler bu ameliyat sırasında risk altındadır. Bu sinirde hasar meydana geldiğinde çoğunlukla geçici olan ancak bazen kalıcı da olabilen ses kısıklıkları meydana gelebilir. Bu ihtimal % 2-3 civarında olup tecrübeli merkezlerde çok daha düşük seviyelerde görülmektedir. Geçici hasarda sinir genellikle 6 ay içerisinde tekrar çalışmaya başlar ve ses kısıklığı düzelir. En önemli sorun iki taraflı hasarda ortaya çıkar. Hastanın nefes almasını güçleştirecek şekilde ortaya çıkan bu durumda boyundan geçici bir hava yolu açmak gerekebilir. Günümüzde teknolojinin de yardımı ile bu durumdan büyük oranda korunulabilmektedir. Hastanelerin imkanları ve yasal mevzuatın izin verdiği ölçüde kullanılabilen ve ameliyat sırasında sinirin hasar görüp görmediğini tespit etmemizi sağlayan cihazlar sayesinde bu duru engellenebilmektedir. Biz de hastanemizde bu teknolojiyi uygulayabiliyoruz ve daha güvenli cerrahi imkanı sunuyoruz.

Yine tiroit bezi üzerinde bulunan ve ameliyat sonrası çalışması duran paratiroit bezler nedeniyle kalsiyum düşüklükleri olabilmektedir. Bu durum da çoğunlukla geçicidir. Hastalara bu dönemde kalsiyum takviyesi yapılarak sorun giderilebilir. Çok nadir olarak kalsiyum kullanımının sürekli olması gerekir. Birçok hastada bir süre sonra ilaç kesilerek normal duruma dönülür.

Ecz. Esra Geyikli: Tiroit kanseri nedir, nasıl oluşur tedavisi nedir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Tiroid bezi kanserleri tüm kanserlerin %3-4 ünü oluşturmaktadır. Son 20 yıl içerisinde tiroit kanseri oranlarında belirgin bir artış ortaya çıkmıştır. Ancak yapılan çalışmalar bu artışın aslında çok büyük oranda ultrasonografi ve iğne biyopsilerinin yapılmasının yaygınlaşması ile daha önce tespit edilemeyen ve kendi haline bırakıldıklarında çok da büyümeyen kanserler nedeniyle olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum aynı zamanda kanser nedeniyle yapılan tiroit ameliyatlarının da sayısını artırmıştır.

Tiroit kanseri, tiroit hücrelerinin farklılaşarak kontrolsüz büyüme gösteren ve bezin dışına yayılabilen kanser hücrelerine dönüşmesi sonucu oluşur. Bu değişimin tespit edilen en önemli nedeni radyasyona maruz kalınmasıdır. Atom bombası ve nükleer reaktör kazaları sonrası büyük artış gösteren tiroit kanseri vakalarının incelenmesi ile bu durum ortaya konmuştur. Yine hücre DNA'larında meydana gelen ve mutasyon adı verilen genetik değişiklikler de tiroit kanserinin gelişmesinde bir nedendir. Bu genetik bozuklukların küçük bir kısmı aile bireylerine aktarılabilmekte sonraki jenerasyonlarda kanser oluşumuna neden olabilmektedir. Buna rağmen hastaların büyük çoğunluğunda belirlenebilen bir neden yoktur.

Tiroit kanserlerinin kendi içlerinde değişik türleri bulunmaktadır. Papiller kanserler tüm tiroid kanserlerinin %80 inden fazlasını oluşturur. Bu kanserler genellikle çok yavaş ilerleyen, tedavi oranları çok yüksek olan kanserlerdir.

Tiroit kanserinin tedavisi halen ameliyattır. Kanser tespit edilen hastalara büyük çoğunlukla bezin tamamının alındığı bir tiroidektomi ameliyatı yapılır. Ameliyat öncesi lenf bezlerine geçtiği tespit edilen hastalarda tiroit bezi ile birlikte bu lenf bezleri de ameliyatla çıkarılır. Çok küçük boyuttaki tek kanser odağı olan hastalarda tek taraflı ameliyat ta yapılabilir.

Ameliyat sonrası dönemde hastanın durumuna göre bazı hastalara atom tedavisi verilmektedir. Bu tedavi ile cerrahi sonrası kalmış olabilecek kanser odakları da ortadan kaldırılmaktadır.

Tiroid kanseri nedeniyle ameliyat olan hastalar sonrasında düzenli olarak takip edilmelidir. Bu takip hem hormon düzeyinin önerilen sınırlarda tutulması hem de nüks tespit edildiğinde bu alanlarında ortadan kaldırılması için gerekir.

Ecz. Esra Geyikli: Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Ali Uğur Emre: Tiroit hastalıkları önemsenmesi gereken bir hastalık grubudur. Bu hastalıkların tanıları kan tetkikleri ve radyolojik görüntülemeler ile kolaylıkla konulabilmekte ve tedavileri başarılı bir şekilde yapılmaktadır. Halkımızın bu konuda bilinçli olması ve kontrollerini yaptırması önemlidir. Ülkemizde en çok yapılan ameliyatlarda birisi olan tiroit ameliyatları basite alınmamalıdır. Ameliyat nedeniyle meydana gelebilecek sorunlar dikkate alınmalı ve bu konudaki ameliyatların deneyimli cerrahlar tarafından yapılması önerilmektedir. Sağlık sahip olduğumuz en önemli varlıklarımızdan birisidir. Gerekli özeni göstermemiz gerekir.

Editör: Pusula Gazetesi