O gün bir başka heyecanlıydım. Okulumuzda bayram provaları başlamış ve ben de bir yavrukurt olarak seçilip bu provalarda yerimi almıştım. Yavrukurt deyip geçmeyin bana göre büyük sorumluluktu.Çocuk kalbim sanki bunun bilinciyle hareket ediyor okulumu en iyi biçimde temsil etmek için büyük bir ciddiyetle provalarda sert adımlarla yürürken öğretmenimizin komutlarına ve uyarılarına dikkatle uymaya çalışıyordum.

Namık Kemal ilkokulundaydım. Okulumuzun geniş bahçesinde her teneffüste provalara devam ediyorduk.Bayram günü yaklaştıkça bir başka heyecan sarıyordu küçük kalplerimizi.23 Nisan bizim bayramımızdı Atatürk'ümüz bize hediye etmişti. Dünyada belki de bir ilk ve tekti çocuk bayramı. Öğretmenimiz böyle söylemişti.

Provalar yoğunlaşırken okul bahçesinde trampetçiler ve borazancıların tempolu çalışları bizim minik ayakkabılarımızın yere vuruş seslerine karışıyordu Sıra yavrukurt kıyafetlerini edinmeye gelmişti. Zonguldak' ta bu tür giysiler genelde Kasapoğlu'nda satılırdı. Benim de yavrukurt kıyafetlerim alınmıştı. Ünüforma gibi kahverengi gömleğimiz, kısa siyah pantolonumuz, özel püsküllü beyaz uzun çoraplarımız, siyah ayakkabılarımız, yavrukurt kemerimiz, özel sarılı ipimiz, deri iple gömlek düğmemize bağlı uzun ince metal boru şeklinde izci düdüğümüz, beyaz eldivenlerimiz ve kıyafetimizi tamamlayan yavrukurt şapkamız olmazsa olmazımızdı. Her okulun yavrukurtu ayrı renkte fular takardı bizimki lacivert kırmızı iken hatırladığım yayla ilkokulunun yeşil beyazdı. Böylece her okulun yavrukurtu diğerlerinden ayırt edilirdi. Yavrukurtlar içerisinde bir hiyerarşi vardı. Her 6 yavrukurt bir obayı temsil eder ve bir flamayla resmi geçitte temsil edilirdi. Hiyerarşi yıllar içerisinde yavrukurt iken flamayı taşıyan oba başkanı, trampetçi ve trampetçi başkanı şeklinde gelişirdi.
22 Nisan günü okul bahçemizde son provamızı yavrukurt kıyafetlerimizle büyük bir gurur ve heyecanla yapmıştık.Ertesi gün bayramdı ve ben evde sabahın olmasını büyük bir heyecanla bekliyordum.
5 yıllık ilköğretim yaşamımda yavrukurt olarak başladığım 23 Nisanlarda oba başkanı trampetçi ve trampetçi başkanı oldum. Oba başkanı iken saatler boyu özel bir şekilde tuttuğumuz flamayı elimizden hiç bir şekilde bırakmaz tören bittiğinde okula teslim ettiğimiz flamayı bırakırken kolumuzun ne kadar ağrıdığını o zaman farkederdik. Trampetçi başkanı olmak okulda bir başka havan var demekti. Öyle ya törende en başta sen yürüyorsun ve senin komutlarınla trampetçilere tempo veriyor ve okulun ahenk şeklinde yürümesini sağlıyordun.
"Tempo","Onparaver" en çok çaldığımız trampetçi ritmleriydi. Trampetim bile özeldi. Mahallemizden bizden büyük olan Turgut'un trampetini almış parlak altın rengi metal kaplamasıyla pek bir havalı olmuştum.
Ortaokul ve lise hayatımda her 19 Mayıs gençlik ve Spor bayramına da katıldım şehir stadında okulumu gururla yaptığımız gösterilerle temsil ettim. Ama 23 Nisanlar farklıdır benim için.
Her 23 Nisan geldiğinde içimdeki çocuk uyanır ve o tatlı heyecanları duymaya devam eder. Üzüldüğüm bir kaç yıldır tüm okulların katıldığı törenlerin çeşitli nedenlerle yapılamadığıdır. Ne yazık ki günümüzün çocukları bu tür heyecanları yaşayamıyorlar. Bu bayramlarda yapılan törenler bayramların önemini ve niteliğini küçük dimağlara daha iyi yansıtmaz mıydı? Asıl unutturulmak istenen bu değerler miydi? Yanıtsız bir çok soru...

İçimdeki çocuk bugün yine heyecanlı "Bugün 23 Nisan,neşe doluyor insan" tekerlemesi yine dilimde. Kulağımda trampetçi ritmleri hala komut veriyorum. Sert adımlarla gururla yürüyorum.
Geçmişten günümüze sitem ederek.

Ufuk TOKMAK

23 Nisan 2021