Bartın Valiliği ve Bartın Üniversitesi tarafından düzenlenen "15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü" paneli Bartın Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan etkinliğe Batın Vali Yardımcısı Abdullah Akdaş, Garnizon Komutanı Vekili Dz. Alb. Erkan Şahin, Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, Cumhuriyet Başsavcısı Faruk Kaynak, Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, kamu kurum ve kuruluşlardan temsilciler ile çok sayıda kişi katıldı.
"Unutmayacağız ve unutturmayacağız"
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Rektör Uzun, 15 Temmuz demokrasi şehitleri başta olmak üzere tüm şehitleri anarak başladığı konuşmasında, "Ülke olarak bundan 4 yıl önce bir taraftan terörle mücadele ederken, diğer taraftan da şer odaklarının ortağı konumunda olan Fetullahçı Terör Örgütü'nün darbe girişimini püskürttük. 15 Temmuz 2016 gecesinde, ülkemizde bir kez daha destansı mücadeleye şahit olduk. Alnından öpülesi bu milletin, geleceğini karartmak için oynanan oyunları unutmadık. Tanklara, uçaklara, helikopterlerin o mermilerine karşı göğsünü siper eden kahramanlarımızı her zaman hatırlamaya ve hayırla yad etmeye devam edeceğiz. Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç'in dediği gibi 'Bize yapılanları bir daha yaşamak istemiyorsak, yapılanları asla unutmamalıyız'" diye konuştu.
"Birlik ve beraberliğimizin daim olmasını diliyorum"
Rektör Uzun, konuşmasında birlik ve beraberliğe de vurgu yaparak "Başkomutanımızın olağanüstü kararlı duruşu ve liderliği etrafında kenetlenen Milletimiz, kararlılığıyla bizi yeniden aydınlığa taşımıştır. Hamd olsun ki ülkemiz bugün; 15 Temmuz 2016'dan daha güçlü, kendi ayakları üzerinde durabilen, güvene ve istikrara fazlasıyla sahip bir noktadadır. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın' duasının daim olmasını diliyorum. 15 Temmuzların yaşanmaması ve gelebilecek tüm tehlikelere karşı dimdik durabilmek için birlik ve beraberliğimizin daim olmasını diliyorum" şeklinde konuştu.
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Paneli
Açılış konuşmasının ardından geçilen 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü" adlı panelin başkanlığını Bartın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Ömer Baykal yaptı. 15 Temmuz darbe girişiminin tarihteki diğer teşebbüslerden farklı olduğunun altını çizen Baykal, "Türk siyaseti ne yazık ki her 10 yılda bir tekrar eden darbeler geçmişine sahip. 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren başlayan bu süreç, Türkiye'de siyasal ve hukuki sistemin üzerinde bir vesayet sistemi oluşmasına ve olumsuz bir sonuçla günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. Demokratik ve politik alan ne yazık ki hukuk dışı güçler tarafından işgal edilmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain girişimin önceki teşebbüslerden ayıran bazı özellikleri var. Bunlardan ilki şiddet, önceki girişimlerde bir tehdit unsuru olarak sunulurken, 15 Temmuz 2016 tarihinde şiddet direkt halka karşı kullanılmıştır. Diğer bir husus ise 15 Temmuz 2016 tarihindeki menfur girişimde bir din kisvesi kullanıldı. Üçüncü olarak ise darbe süreçleri öğrenilmiş bir çaresizlik olarak karşı konulamamışken, 15 Temmuz 2016'da halk bu girişime 'dur' dedi. Devlet milleti korumakla mükellefken 15 Temmuz 2016 tarihinde Millet, devletini korumuştur, istiklalini ve istikbalini korumuştur" dedi.
"FETÖ, esasen küresel bir istila hareketidir"
Panelde "FETÖ: Küresel Bir İhanet Şebekesi" adlı konuşmasını yapan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret Bülbül ise "FETÖ, esasen küresel bir istila hareketidir. Küresel şer odaklarının bir uzantısı olarak görev yapmaktadır. Küresel emperyalizm anlaşılmadan FETÖ'de anlaşılamaz. Küresel galipler tarafından oyun kurucu ülkelere her zaman sınırlamalar yapılmıştır. Türkiye'yi takip eden küresel aktörler de ülkemizin potansiyelini çok iyi bilmektedirler. Türkiye'yi kontrol altına almak için uzun yıllar bir sistem kuruldu. 1961 anayasasından bu yana bir soğuk savaş vesayeti Türkiye'de kurumsallaştırılmıştır. Bu vesayetin küreselleşme sürecinde yürümeyeceği anlaşılınca esasen FETÖ, bu yeni döneme inşa edilen yeni vesayetin adı olmuştur. Vesayet sahipleri için vesayetin gerekçesi çok anlamlı değildir. Vesayet sahibi için gerekli olan vesayet ne olursa olsun onu yürütmektir. İşte FETÖ, 28 Şubat ile geri çekilmeye başlayan soğuk savaşın yerine yeni dönemin vesayet hareketi olmuştur" ifadelerini kullandı.
"Hainler temizlendikten sonra Türk ordusu, Türk ordusu oldu"
Bülbül, FETÖ'nün küresel bir vesayet anlayışının sonucu olduğunu da vurgulayarak, "Kainat imamı diyorlar, terörist ele başına. Ben yurt dışında görüşmeler yaptığımda, FETÖ'nün içyüzünü anlattığımda 'Bu sizin meselenizdir' diyorlar. Hayır, bu FETÖ'nün olduğu tüm ülkelerin meselesi ve hatta artık daha çok onların meselesidir. Çünkü Türkiye, bu konuda çok önemli mesafeler kat etti, diğer ülkeler bu kadar yol alamadı. Türkiye'nin bölgesel ve küresel vizyonunu bilen küresel aktörler ülkemiz üzerinden bir vesayet inşa etmek istemişlerdir. Özellikle bu hainler Türk ordusundan atıldıktan sonra Türk Ordusunun zayıflayacağını düşündüler ve söylediler. Türk ordusu çöktü ve bitti dediler. Bu gibi söylemleri çok duyduk. Ama çok net gördük ki bu hainler ordumuzdan temizlendikten sonra Türk Ordusu, Türk Ordusu oldu. Ordumuz Suriye'de gereğini yaptı, Libya'da gereğini yapıyor ve Doğu Akdeniz'de de yine gereğini yapıyor" diye konuştu.
"FETÖ bir virüstür ve bulunduğu tüm ülkeler için ciddi bir sorundur"
FETÖ'nün 170 ülkede olan bir virüs olduğunu da sözlerine ekleyen Bülbül, "İnsanları nasıl çocukken alıp, değiştirip, dönüştürüp ve nasıl mankurtlaştırdıklarınızı biliyoruz. FETÖ'nün bir virüs olduğunu biliyoruz ve ne yazık ki bir anti virüs üretilmiş değildir. Yani bu terör örgütünün virüsüne az ya da çok bulaşmış insanları bir şekilde bundan kurtarmanın, kazımanın ve tekrar makul bir insan haline getirmenin yolunu bulamadık. Bu anlamda din adamlarımıza, psikologlarımıza, sosyal bilimcilerimize ve herkese ayrı ayrı görevler düşmektedir. Nasıl bugün bütün dünya Koronavirüs için bir çözüm arıyorsa FETÖ'de 170 ülkede olan bir virüs olarak, anti virüsü bulunmalıdır. Bu noktada en tecrübeli ülke biz olduğumuz için bu anti virüsü üretmek de bize düşüyor" dedi.
15 Temmuz Gazisi Gündüz, karanlık geceyi anlattı
Panelde konuşan 15 Temmuz Gazisi Sabri Gündüz ise anlattıklarıyla kendisini dinleyenlere duygu dolu anlar yaşattı. Gündüz, 15 Temmuz gecesi yaralandıktan sonra 47 ameliyat geçirdiğini de hatırlatarak, "Ben hiç bu süreçte Allah'ım bana şifa ver, ayağımı düzelt diye dua etmedim. Dedim ki, Allah'ım senden ayağa kalkıp yürümeyi istiyorum dedim. Gün gelir de zalimin karşısında durursam Allah'ım güçlü, kuvvetli şekilde onun üzerine yürümek istiyorum. Bu yüzden bana ayağımı değil, ayağa kalkıp yürümeyi nasip et dedim. Hayırlı olan bu şekildeymiş. Bu şekilde ayağa kalktım. Allah nasip ederse son nefesime kadar bu bayrağımız uğruna, devletimiz, vatanımız uğruna aynı şekilde dimdik ayakta dururuz, ta ki son nefesimize kadar. Olursa bir gün Allah korusun böyle bir an olur, gözünüz beni arar. Dersiniz ki Sabri böyle demişti, şimdi yok derseniz bilin ki ben toprağın üstünde değilimdir. Toprağın üstünde olduğum müddetçe vatanım için mücadele etmeye devam edeceğim. Hani olur bir gün zora düşersiniz yorulursunuz, bir şeyden korkarsınız, ayağınızdan, kolunuzdan olma tehlikeniz olur, korkmayın. Çok güzel bir şekilde yürüyebiliyorum. Ben ayağım kesildiği zaman ayaksız yaşanır ama vatansız yaşanmaz dedim ve dimdik ayakta duruyorum. Hayatta onurlu tek bir mücadelem var böyle göğsümüz geren, kabartan. O gece sokakta olup devletimin safında olabilmekti. Bundan hiçbir zaman pişman olmadım, olmayacağım da. Bu canım bu güzel bayrağa feda olsun" dedi.